Nedir kabullenmek?
Salt bir realizasyon mu yoksa bir çeşit pes ediş mi?
Ne yapar kabullenenen insan?
Denemeye devam eder mi yoksa vaz mı geçmiştir?
İyi birşey midir kabullenmek yoksa tüm günahların anası mıdır?
Kabullenmeli midir insan yoksa isyan etmek ilerlemek için daha çok mu işe yarar?
Peki kabullenmeyen yıpranırken kabullenen acaba daha mı az acı çeker?
Kabullenmek ama savaşmaya devam etmek ne kadar mümkün?
Bu sorularla bitiriyorum bu yılı ve yeni bir yıla başlarken kabullenmek ile boyun eğmek arasındaki çizgide bir denge noktasında kalmayı umuyorum. Savaşmayı sürdürmeyi ama beklentilere kapılıp mutsuzluklar yaşamamayı umuyorum. Evet ilerlemek için çaba göstermek, fedakarlıkta bulunmak, çalışmak, araştırmak, sabretmek gerekiyor. Ve evet bunları yaparken insan beklentilerden kaçamıyor ve gerçekleşmeyen ümitler bir sonraki bahara ertelendikçe devam etme gücünü bulmak bazen zor oluyor. Ama ilerleme yavaş da olsa, çok emek de gerektirse geriye bakıldığında alınan bir yol olduğunu görmek en büyük teselli oluyor. En ümitsiz günün geride kalmış ve o günkü sorunun aşılmış olması bugünün de aşılabileceğine dair en büyük kanıt belki...
Biliyorum zor bir başlangıç yaptı CAN hayata,
Biliyorum hep zorluklar olacak CANımın yaşamında,
Biliyorum ki CAN pes etmeyen mutlu bir çocuk,
Biliyorum CANım hayattan keyif almayı o her zaman başaracak,
CANıma ömür boyu sağlık ve mutluluk diliyorum,
Hayatın karşısına hep iyi insanlar çıkarmasını diliyorum,
Yaşamını anlamlı kılan anılar olsun ve geçmişte kalsın yaşadığı zorluklar istiyorum,
Günü günden güzel olsun istiyorum...
Seni çok seviyorum bebeğim, mutlu yıllar diliyorum :)
What is acceptance?
An absolute realization or a kind of giving up?
What does a person who accepts do?
Does (s)he keep trying or has (s)he quit?
Is acceptance something good or is it the mother of all sins?
Should a person accept or does rebellion work better to make progress?
And while a person not accepting gets torn down does the acceptor suffer less?
Is it really possible to accept and keep fighting?
I am completing this year with these questions and I hope to stay in
balance along the line that lays between acceptance and obedience. I hope to keep fighting but not live through unhappiness carried away in expectations. Yes trying, sacrificing, working, researching, being patient is necessary for improvement.
And yes a person may not avoid expectations doing these and it is
sometimes hard to find the strength to continue while unrealized hopes
are postponed to coming springs. But even if progress is slow requiring a
lot of effort, the biggest comfort is to see that there is a distance
covered when you look back. Maybe the biggest proof that today can be
overcomed lies back in the most hopeless day which has gone by and that
the day's problem has been resolved...
I know that CAN has had a hard start to life,
I know there will always be difficulties in my CANs life,
I also know that CAN is a happy kid who does not give up,
I know that CAN will always succeed in making the best out of life,
I wish CAN a lifelong health and happiness,
I hope life always introduces him with good people,
I want the hard times to be left in the past as memories making CANs life meaningful,
I ask each day to be better than the one before for him...
I love you so very much my baby, I wish you a happy new year :)
Hoşgeldiniz / Welcome
Dünyama attığınız bu adımın size yanlız olmadığınızı hissettirmesi ümidiyle...
With the hope that the step you have taken into my world will make you feel you are not alone...
With the hope that the step you have taken into my world will make you feel you are not alone...
27 Aralık 2012 Perşembe
21 Aralık 2012 Cuma
Haketmek / To Deserve
Bazı insanlar çıkagelir hayatınıza sessizce girerler,
Yavaş ve usul adımlarla ilerler,
Yüreğinizin taaa derinliklerine kadar ulaşırlar,
Siz farkına bile varmadan sizden biri olurlar :)
Birgün gelir öyle birşey olur ki,
O güne kadar tam da farkına varamadığınız o birliktelik sizi alır götürür,
Sımsıcak ve güven dolu bir dostluk doğmuştur,
İstenmeden vermek, almadan sunmak, farketmeden olmak gibi...
Bu birlikteliklerin ortak noktası benim için CAN oluyor,
Hayatımın merkezi olduğu için mi?
Benim için çok değerli olduğu için mi?
Pozitif insanları kendine çekip bağladığı için mi???
Bilmiyorum, ama CANımı ve hayatıma kattıklarını çok seviyorum :)
Some people just appear and become a part of your life so very silently,
They move on with slow and soundless steps,
They reach the deepest corners of your heart and soul,
They become a part of you before you know :)
One day comes and such a thing happens that,
The relationship that you may not have noticed till that day takes you alone,
The warmest and a trustworthy friendship has been born,
Giving without being asked for, presenting without taking, being without realizing...
The common part of these relationships for me is CAN,
Is it because he is the center of my life?
Is it because he is so important to me?
Is it because he attracts and ties positive people to himself???
I do not know, but I love CAN and the people he has brought to my life so very much :)
Yavaş ve usul adımlarla ilerler,
Yüreğinizin taaa derinliklerine kadar ulaşırlar,
Siz farkına bile varmadan sizden biri olurlar :)
Birgün gelir öyle birşey olur ki,
O güne kadar tam da farkına varamadığınız o birliktelik sizi alır götürür,
Sımsıcak ve güven dolu bir dostluk doğmuştur,
İstenmeden vermek, almadan sunmak, farketmeden olmak gibi...
Bu birlikteliklerin ortak noktası benim için CAN oluyor,
Hayatımın merkezi olduğu için mi?
Benim için çok değerli olduğu için mi?
Pozitif insanları kendine çekip bağladığı için mi???
Bilmiyorum, ama CANımı ve hayatıma kattıklarını çok seviyorum :)
Some people just appear and become a part of your life so very silently,
They move on with slow and soundless steps,
They reach the deepest corners of your heart and soul,
They become a part of you before you know :)
One day comes and such a thing happens that,
The relationship that you may not have noticed till that day takes you alone,
The warmest and a trustworthy friendship has been born,
Giving without being asked for, presenting without taking, being without realizing...
The common part of these relationships for me is CAN,
Is it because he is the center of my life?
Is it because he is so important to me?
Is it because he attracts and ties positive people to himself???
I do not know, but I love CAN and the people he has brought to my life so very much :)
13 Aralık 2012 Perşembe
Bay Bay At / Bye Bye Horse
Binicilik birçok çocuğun hayatına bir biçimde giriyor... Kimisi spor olsun diye, kimisi hayvan sevgisi aşılamak için, kimisi de sosyetik bulduğundan belki binicilik kurslarına yazdırıyor çocuklarını :)
Hipoterapi ve adaptif binicilik konuları bundan birkaç yıl önce ilgimi çekmişti, ama bulunduğumuz bölgede uygulamalarına rastlayamamıştık. CAN ile ancak birkaç kez turistik amaçlı anne-oğul birlikte kısa süreli ata binmişliğimiz vardı. CAN pek hoşlanmış gibi görünmüyordu, ben de çok üzerine gitmedim. Derken birkaç hafta önce bu konuda bir şans çıktı karşımıza ve biz artık at binmeye başladık. CAN öğretmenin de katkısıyla ısındı bu işe gibi görünüyor.
Atın üzerinde mutlu olmak, öğretmeniyle ve atıyla bir bağ kurmak, aslında temel beklenti düzeyimiz oldukça mütevazi :)
Hayata bakışımız CANın yaşamla bağdaşan mutlu bir çocuk olabilmesi üzerine kurulu aslında. Yaptığımız birçok şey CANın gelişimine destek olmak amacıyla atılan adımlardan ibaret. At binmeye gidiyoruz, amacımız CANın fiziksel olarak dengesini ve psikolojik olarak öz güvenini geliştirmek. Bir gün CAN bağımsız at binebilir mi bilmiyorum, umarım biner. Ama binmese dahi bu faaliyetin hayatta yeni adımlar atabilmek için gerek duyduğu desteğin bir parçasını sağlıyor olması kuvvetle muhtemel diye düşünüyorum.
CANı mutsuz etmeden zorlamak için bir yol daha :) Tıpkı oynadığımız oyunlar gibi, tıpkı okulda geçirdiği zaman gibi, tıpkı yüzme dersleri gibi, tıpkı sevdiği yemeklerin günden güne koyulaşması gibi, tıpkı Arzu gibi, Ezgi gibi, Nida gibi, Ece gibi, Meltemler gibi...
En son hafta manejden ayrılırken sevinçle el sallayarak şöyle diyordu "bay bay at"!
Riding becomes apart of many children's lives in one way or the other. Some take it as a sport, some want to inoculate animal love, some may find it fashionable and people sign up their children for a riding course :)
Hippotherapy and adaptive riding attracted my attention a few years ago, but back then could not come across an application around the area we live. We have had the chance to take a few short mother-son touristic riding tours with CAN and that was all. CAN did not seem to like it very much and I did not insist. And a few weeks ago we have become lucky. We have coincided with an instructor who seemed to know what she was doing so intensely that CAN had the courage to try and ride.
To be happy on the back of the horse, to bond with the horse and instructor, in fact we have quite moderate expectations :)
Our way of looking at life is in fact based on CAN being a happy child who can cope with life. A lot of the things we do only aim to take steps to support CAN's development. We attend horse riding courses, the goal is to improve CAN's balance physically and to add on to his self-esteem psychologically. I do not know if CAN will be able to horse ride one day independently, I hope he does. But even if he does not I think it is highly probable that this activity provides a part of the support he may need to take new steps in life.
Another way to push CAN for moving ahead with life without making him unhappy :) Just like the games we play, just like the time he spends at school, just like the swimming lessons, just like thickening the foods he likes every other day, just like Arzu, just like Ezgi, just like Nida, just like Ece, just like Meltems...
Last week leaving the maneage he was waving with joy and saying "bye bye horse"!
Hipoterapi ve adaptif binicilik konuları bundan birkaç yıl önce ilgimi çekmişti, ama bulunduğumuz bölgede uygulamalarına rastlayamamıştık. CAN ile ancak birkaç kez turistik amaçlı anne-oğul birlikte kısa süreli ata binmişliğimiz vardı. CAN pek hoşlanmış gibi görünmüyordu, ben de çok üzerine gitmedim. Derken birkaç hafta önce bu konuda bir şans çıktı karşımıza ve biz artık at binmeye başladık. CAN öğretmenin de katkısıyla ısındı bu işe gibi görünüyor.
Atın üzerinde mutlu olmak, öğretmeniyle ve atıyla bir bağ kurmak, aslında temel beklenti düzeyimiz oldukça mütevazi :)
Hayata bakışımız CANın yaşamla bağdaşan mutlu bir çocuk olabilmesi üzerine kurulu aslında. Yaptığımız birçok şey CANın gelişimine destek olmak amacıyla atılan adımlardan ibaret. At binmeye gidiyoruz, amacımız CANın fiziksel olarak dengesini ve psikolojik olarak öz güvenini geliştirmek. Bir gün CAN bağımsız at binebilir mi bilmiyorum, umarım biner. Ama binmese dahi bu faaliyetin hayatta yeni adımlar atabilmek için gerek duyduğu desteğin bir parçasını sağlıyor olması kuvvetle muhtemel diye düşünüyorum.
CANı mutsuz etmeden zorlamak için bir yol daha :) Tıpkı oynadığımız oyunlar gibi, tıpkı okulda geçirdiği zaman gibi, tıpkı yüzme dersleri gibi, tıpkı sevdiği yemeklerin günden güne koyulaşması gibi, tıpkı Arzu gibi, Ezgi gibi, Nida gibi, Ece gibi, Meltemler gibi...
En son hafta manejden ayrılırken sevinçle el sallayarak şöyle diyordu "bay bay at"!
Riding becomes apart of many children's lives in one way or the other. Some take it as a sport, some want to inoculate animal love, some may find it fashionable and people sign up their children for a riding course :)
Hippotherapy and adaptive riding attracted my attention a few years ago, but back then could not come across an application around the area we live. We have had the chance to take a few short mother-son touristic riding tours with CAN and that was all. CAN did not seem to like it very much and I did not insist. And a few weeks ago we have become lucky. We have coincided with an instructor who seemed to know what she was doing so intensely that CAN had the courage to try and ride.
To be happy on the back of the horse, to bond with the horse and instructor, in fact we have quite moderate expectations :)
Our way of looking at life is in fact based on CAN being a happy child who can cope with life. A lot of the things we do only aim to take steps to support CAN's development. We attend horse riding courses, the goal is to improve CAN's balance physically and to add on to his self-esteem psychologically. I do not know if CAN will be able to horse ride one day independently, I hope he does. But even if he does not I think it is highly probable that this activity provides a part of the support he may need to take new steps in life.
Another way to push CAN for moving ahead with life without making him unhappy :) Just like the games we play, just like the time he spends at school, just like the swimming lessons, just like thickening the foods he likes every other day, just like Arzu, just like Ezgi, just like Nida, just like Ece, just like Meltems...
Last week leaving the maneage he was waving with joy and saying "bye bye horse"!
25 Kasım 2012 Pazar
Başarı / Success
Nedir "başarı"?
Kimdir "başarılı" olan?
Nedir "başarı" kriterleri, herkes için her durumda aynı mıdır?
Bugün ile yarının "başarı"ları aynı mıdır, yoksa kriterler değişir mi?
Hayatta kalmak bir başarı mıdır?
Peki ya yürüyebilmek veya konuşabilmek başarı sayılır mı?
Yüksek notlar almak mıdır gereken?
Yoksa her zaman ayakta kalmak mı?
Mutsuz insanlar başarılı kabul edilmeli midir her ne yapmış olurlarsa olsunlar?
Veya başkalarına zarar vermek pahasına başarı için savaşanlar kazanmış olur mu?
İnsanın kendini başarılı görmesi yeterli midir, ya diğerlerinin değerlendirmeleri?
Peki ya kendisini başarısız görenler, öyleler midir gerçekten, onlar için yapılacak birşey yok mudur?
What is "success"?
Who is "successful"?
What are the "success" criteria, are they the same for everyone under all circumstances?
Are the "successes" of today and tomorrow the same or does the criteria change?
Is it a success to hold on to life?
Even so should we consider walking or talking as such?
Is it high grades that is needed?
Or to be able to stand on one's feet all the time?
Should unhappy people be considered as successful what ever it is that they have accomplished?
Or the people who fight for success even if it means to harm others be considered successful?
Is it enough when a person considers oneself as successful, what about the evaluation of others?
What about the ones who consider themselves as unsuccessful, are they really so, is there nothing that can be done for them?
Kimdir "başarılı" olan?
Nedir "başarı" kriterleri, herkes için her durumda aynı mıdır?
Bugün ile yarının "başarı"ları aynı mıdır, yoksa kriterler değişir mi?
Hayatta kalmak bir başarı mıdır?
Peki ya yürüyebilmek veya konuşabilmek başarı sayılır mı?
Yüksek notlar almak mıdır gereken?
Yoksa her zaman ayakta kalmak mı?
Mutsuz insanlar başarılı kabul edilmeli midir her ne yapmış olurlarsa olsunlar?
Veya başkalarına zarar vermek pahasına başarı için savaşanlar kazanmış olur mu?
İnsanın kendini başarılı görmesi yeterli midir, ya diğerlerinin değerlendirmeleri?
Peki ya kendisini başarısız görenler, öyleler midir gerçekten, onlar için yapılacak birşey yok mudur?
What is "success"?
Who is "successful"?
What are the "success" criteria, are they the same for everyone under all circumstances?
Are the "successes" of today and tomorrow the same or does the criteria change?
Is it a success to hold on to life?
Even so should we consider walking or talking as such?
Is it high grades that is needed?
Or to be able to stand on one's feet all the time?
Should unhappy people be considered as successful what ever it is that they have accomplished?
Or the people who fight for success even if it means to harm others be considered successful?
Is it enough when a person considers oneself as successful, what about the evaluation of others?
What about the ones who consider themselves as unsuccessful, are they really so, is there nothing that can be done for them?
7 Kasım 2012 Çarşamba
Bir Kase Çorba / A Bowl of Soup
Beslenme konusu bizim için en başından beri oldukça sorunlu bir başlık oldu. Kanımca yenidoğan yoğunbakım döneminde entübasyon ve tüple beslenme gibi süreçler CANda ciddi travmalar oluşturdu. Bunların ötesinde emme yutma koordinasyonunu sağlamada yaşanan sıkıntılar ve beslenme için yeterince güçlü olmamakla başlayıp reflü, kolik, yüksek damak, yapısal olarak büyük bademcik ve geniz eti ile devam eden bir dizi problem yaşadık. CAN asla acıkmayan, yemek yemeyi öksürük ve kusma ile sabote etme konusunda inanılmaz başarılı bir çocuk oldu çıktı.
Konu üzerine onlarca kitap okudum, internette okuduğum yayınların sayısını hatırlamıyorum bile, dil ve konuşma terapistleri ile yazışmalar ve görüşmeler de hep sonuçsuz kaldı. Zaman ve sabır gerekiyordu, gerekiyordu da bizde kalmış mıydı?
CANın tüm gelişimsel süreçlerine yansıyan, hayatımızın odağında çözemediğimiz bir problemdi beslenme:
- fiziksel açıdan; bebekliğinde anne sütü alırken bile varolan bu problem CAN'ın büyümesini etkilememeliydi,
- özbakım açısından; anne olmadan CAN temel bir gereksinimini karşılayamıyor konumundaydı,
- sosyal açıdan; hareket kabiliyetimizi sınırlıyordu, her türlü evden ayrılma programında CAN'a uygun besinler hazırlanmalı ve taşınmalıydı,
- dil gelişimi açısından; olumsuzluklara yol açan bu durum, CAN ne zaman öksürmeye başlasa kusacak endişesiyle sürdürülen onca öğün düşünüldüğünde anneyi tüketiyordu.
Günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar birbirini kovaladı. Birkaç süt ürünü dışında hiçbirşeyi ağzına koymayan, çiğnemeyi kesinlikle reddeden, yemek yemeden de yaşayabileceğini düşünen benim sevgili CANım önce farklı besinleri, sonra artan kıvamları ve pütürleri kabul etti, evde yerken okulda ağzına lokma koymadığı günler de bitti ve dün öğlen yemeğinde anaokulunda bir kase çorba içti. Evet, bir kase çorba! İnsanlık için küçük ama CAN için çooook büyük bir adım...
Feeding topic has been a problematic topic for us right from the start. I believe that procedures like entubation and tube feeding in the neonatal intensive care period has caused serious traumas for CAN. Furthermore, we have been through a series of problems starting with trouble in coordinating sucking swallowing and not being strong enough for feeding procedures, continuing with reflux, colic, high palate, structurally big tonsils and adenoids. CAN ended up to be a kid who never got hungry and was unbelievably successful at sabotaging feeding by throw-ups triggered by coughs.
I have read dozens of books on the subject, I do not remember the number of articles I read over the internet, the communication with therapists and pathologists all ended up to be fruitless. Time and patience seemed to be the only cure, but did we have any of those left?
Feeding was a main issue at the center of our life which affected all development process relevant to CAN:
- physically; this problem which existed even when he was a breastfed baby was to be controlled so that it would not affect CAN's growth,
- self-care wise; CAN was at a stage where he failed to fulfill a basic need without his mom,
- socially; this situation restricted mobility, in every program that required leaving the house all food fitting CAN was to be prepared and carried,
- communication skills wise; this case created negative impact, shagging the mother with stress during all those meals in which CAN coughed with the thought that he would be throwing-up any minute.
Days, weeks, months and even years followed one another. My lovely CAN who did not eat anything except a few milk products, who definitely refused to chew, who thought he could survive without eating initially accepted different foods, then thicker textures and particles; the days when he did not have a bite of food at school while eating at home has come to an end also and yesterday he ate a bowl of soup at lunch in preschool. Yes, a bowl of soup! A tiny step for mankind but a veeeery big one for CAN...
Konu üzerine onlarca kitap okudum, internette okuduğum yayınların sayısını hatırlamıyorum bile, dil ve konuşma terapistleri ile yazışmalar ve görüşmeler de hep sonuçsuz kaldı. Zaman ve sabır gerekiyordu, gerekiyordu da bizde kalmış mıydı?
CANın tüm gelişimsel süreçlerine yansıyan, hayatımızın odağında çözemediğimiz bir problemdi beslenme:
- fiziksel açıdan; bebekliğinde anne sütü alırken bile varolan bu problem CAN'ın büyümesini etkilememeliydi,
- özbakım açısından; anne olmadan CAN temel bir gereksinimini karşılayamıyor konumundaydı,
- sosyal açıdan; hareket kabiliyetimizi sınırlıyordu, her türlü evden ayrılma programında CAN'a uygun besinler hazırlanmalı ve taşınmalıydı,
- dil gelişimi açısından; olumsuzluklara yol açan bu durum, CAN ne zaman öksürmeye başlasa kusacak endişesiyle sürdürülen onca öğün düşünüldüğünde anneyi tüketiyordu.
Günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar birbirini kovaladı. Birkaç süt ürünü dışında hiçbirşeyi ağzına koymayan, çiğnemeyi kesinlikle reddeden, yemek yemeden de yaşayabileceğini düşünen benim sevgili CANım önce farklı besinleri, sonra artan kıvamları ve pütürleri kabul etti, evde yerken okulda ağzına lokma koymadığı günler de bitti ve dün öğlen yemeğinde anaokulunda bir kase çorba içti. Evet, bir kase çorba! İnsanlık için küçük ama CAN için çooook büyük bir adım...
Feeding topic has been a problematic topic for us right from the start. I believe that procedures like entubation and tube feeding in the neonatal intensive care period has caused serious traumas for CAN. Furthermore, we have been through a series of problems starting with trouble in coordinating sucking swallowing and not being strong enough for feeding procedures, continuing with reflux, colic, high palate, structurally big tonsils and adenoids. CAN ended up to be a kid who never got hungry and was unbelievably successful at sabotaging feeding by throw-ups triggered by coughs.
I have read dozens of books on the subject, I do not remember the number of articles I read over the internet, the communication with therapists and pathologists all ended up to be fruitless. Time and patience seemed to be the only cure, but did we have any of those left?
Feeding was a main issue at the center of our life which affected all development process relevant to CAN:
- physically; this problem which existed even when he was a breastfed baby was to be controlled so that it would not affect CAN's growth,
- self-care wise; CAN was at a stage where he failed to fulfill a basic need without his mom,
- socially; this situation restricted mobility, in every program that required leaving the house all food fitting CAN was to be prepared and carried,
- communication skills wise; this case created negative impact, shagging the mother with stress during all those meals in which CAN coughed with the thought that he would be throwing-up any minute.
Days, weeks, months and even years followed one another. My lovely CAN who did not eat anything except a few milk products, who definitely refused to chew, who thought he could survive without eating initially accepted different foods, then thicker textures and particles; the days when he did not have a bite of food at school while eating at home has come to an end also and yesterday he ate a bowl of soup at lunch in preschool. Yes, a bowl of soup! A tiny step for mankind but a veeeery big one for CAN...
5 Kasım 2012 Pazartesi
Tuvalet Eğitimi Tamamlandı / Potty Training Completed
Tuvalet eğitimi benim kabuslarımdan biriydi. 2010 yazına girmeden bu işe niyet ettim ama korkuyordum. "Çocuğunuz tuvalet eğitimine hazır mı?" başlıklı yazılardan hangisini okusam kararsızlığım artıyordu. En çok takıldığım konuda "söyleme" kısmı oluyordu. CAN ile o günlerdeki iletişimimiz evet/hayır şeklinde kafa sallamasından ibaretti.
Hiçbir kaynakta 25 haftalık doğan ve binbir badire atlatan bir çocuğun tuvalet eğitimine ne zaman başlanması ve nasıl ele alınması gerektiği ile ilgili kendime yakın bir açıklama bulamıyordum. Sonunda bir karar verdim, CAN ile konuştum, bezini çıkardım ve gece/gündüz ayrımı olmadan çiş/kaka ayırt etmeden bir yola çıktık.
Kendime sürekli "sen oğlunu tanıyorsun, bunu başarabilirsiniz, zamanı geldi" diyordum. Gerçekten de CAN ilk birkaç gün zorlandıysa da bir iki haftanın sonunda yüksek bir oranda tuvaleti kullanmayı başarır hale geldi. İlk başlarda belli periyodlarla düzenli lazımlığa oturttum, sonra belli periyodlarla tuvaletin var mı diye sormaya başladım, sonra sormayı da bıraktım gelince söylemesini istedim (bu ancak fiziksel gösterim ile mümkün oldu) ve bekledim, sonra lazımlığı bırakıp tuvalete (adaptör ile) yapmayı başardık, sonra kendisinin gidebileceğini söylemeye başladım ve gitti de bir istisnayla uykudan uyandığında hala ben götürüyorum, götürüyordum, artık değil...
Haftasonu baba oğul birlikte öğlen uykusuna yattılar, aradan bir buçuk saat geçmişti ki klozet kapağının rezervuara çarpma sesiyle banyoya doğru yöneldim, belli ki babamız uyanmıştı. Ama banyoya ulaştığımda tuvalette oturan benim küçücük oğlumdu, babamız hala uyuyordu. CAN birşeyi bir kez yaptıktan sonra onun devamı geliyor ve bu noktada ben diyorum ki tuvalet eğitimi tamamlandı :)
Çocuklar birey olma yolunda ilerlerken aileleriyle birlikte tuvalet eğitiminden geçerken zor günler ve kazalar olacaktır :) İyi şanslar...
Potty training was one of my nightmares. I started planning for this prior to 2010 summer but I was afraid. I got more confused after each article I read on "Is your child ready for potty training?". The most problematic part was "saying it". Our communication with CAN in those days was only made up of him nodding his head as yes/no.
I could not find any explanations that suited me as to when or how potty training of a 25 weeker preemie who had gone through so much could be handled. Finally I made a decision, I talked to CAN, took off his diaper and we got on a journey without exceptions as to day/night nor pee/poop.
I kept saying to my self "you know your son, you can do this, it is time". Although CAN struggled during the initial few days he succeeded in using the toilet with a high ratio by the end of the first one or two weeks. At first I took him to his potty periodically, then I started asking him if he needed to go to the toilet periodically, then I stopped asking and wanted & waited for him to tell (this was only possible by physically showing), then we succeeded in leaving the potty and using the toilet (with an adapter that is), then I started to tell him he could go on his own and he did too with one exception and that was when he woke up from his sleep, not so anymore...
On the weekend father and son decided to take a nap together, it was about an hour and a half later that I heard the toilet cover slap the reservoir and headed for the bathroom thinking that our dad woke up. But when I reached the bathroom my little son was the one sitting on the toilet, our dad was still asleep. CAN continues with something he manages to do even for once and I say potty training is completed :)
There will be hard days and accidents as children go though potty training with their families in their journey to become an individual :) Good luck...
Hiçbir kaynakta 25 haftalık doğan ve binbir badire atlatan bir çocuğun tuvalet eğitimine ne zaman başlanması ve nasıl ele alınması gerektiği ile ilgili kendime yakın bir açıklama bulamıyordum. Sonunda bir karar verdim, CAN ile konuştum, bezini çıkardım ve gece/gündüz ayrımı olmadan çiş/kaka ayırt etmeden bir yola çıktık.
Kendime sürekli "sen oğlunu tanıyorsun, bunu başarabilirsiniz, zamanı geldi" diyordum. Gerçekten de CAN ilk birkaç gün zorlandıysa da bir iki haftanın sonunda yüksek bir oranda tuvaleti kullanmayı başarır hale geldi. İlk başlarda belli periyodlarla düzenli lazımlığa oturttum, sonra belli periyodlarla tuvaletin var mı diye sormaya başladım, sonra sormayı da bıraktım gelince söylemesini istedim (bu ancak fiziksel gösterim ile mümkün oldu) ve bekledim, sonra lazımlığı bırakıp tuvalete (adaptör ile) yapmayı başardık, sonra kendisinin gidebileceğini söylemeye başladım ve gitti de bir istisnayla uykudan uyandığında hala ben götürüyorum, götürüyordum, artık değil...
Haftasonu baba oğul birlikte öğlen uykusuna yattılar, aradan bir buçuk saat geçmişti ki klozet kapağının rezervuara çarpma sesiyle banyoya doğru yöneldim, belli ki babamız uyanmıştı. Ama banyoya ulaştığımda tuvalette oturan benim küçücük oğlumdu, babamız hala uyuyordu. CAN birşeyi bir kez yaptıktan sonra onun devamı geliyor ve bu noktada ben diyorum ki tuvalet eğitimi tamamlandı :)
Çocuklar birey olma yolunda ilerlerken aileleriyle birlikte tuvalet eğitiminden geçerken zor günler ve kazalar olacaktır :) İyi şanslar...
Potty training was one of my nightmares. I started planning for this prior to 2010 summer but I was afraid. I got more confused after each article I read on "Is your child ready for potty training?". The most problematic part was "saying it". Our communication with CAN in those days was only made up of him nodding his head as yes/no.
I could not find any explanations that suited me as to when or how potty training of a 25 weeker preemie who had gone through so much could be handled. Finally I made a decision, I talked to CAN, took off his diaper and we got on a journey without exceptions as to day/night nor pee/poop.
I kept saying to my self "you know your son, you can do this, it is time". Although CAN struggled during the initial few days he succeeded in using the toilet with a high ratio by the end of the first one or two weeks. At first I took him to his potty periodically, then I started asking him if he needed to go to the toilet periodically, then I stopped asking and wanted & waited for him to tell (this was only possible by physically showing), then we succeeded in leaving the potty and using the toilet (with an adapter that is), then I started to tell him he could go on his own and he did too with one exception and that was when he woke up from his sleep, not so anymore...
On the weekend father and son decided to take a nap together, it was about an hour and a half later that I heard the toilet cover slap the reservoir and headed for the bathroom thinking that our dad woke up. But when I reached the bathroom my little son was the one sitting on the toilet, our dad was still asleep. CAN continues with something he manages to do even for once and I say potty training is completed :)
There will be hard days and accidents as children go though potty training with their families in their journey to become an individual :) Good luck...
24 Ekim 2012 Çarşamba
Kararlar Vermek / Making Decisions
Yeni bir insan ile ilgili tüm kararları ilk yıllarda birileri verir. Olmasına karar verilir, daha sonra doğmasına, ne zaman yiyeceğine, ne zaman altının değiştirileceğine, ne giyeceğine... Her ne kadar özellikle bazıları bu süreçlere katılma çabasında olsa da bu durum genel olarak sorunlara ve rahatsız edici durumlara yol açar çoğu zaman.
Bazı çocuklar benim CANım oğlum gibi hayatlarında en başından itibaren belirleyici bir rol üstlenirler, en azından dışardan bakıldığında durum o şekilde algılanabilir. 25 haftalık doğmaya, yaşama tutunmaya veya yemek yememeye kararlı görünebilirler. Ama bu kararların (!) muhtemel sonuçlarını bilmedikleri gibi doğanın çağrısına boyun eğiyor da olabilirler :)
Ama bir gün gelir ve bu minicik ruhlar gerçekten ama gerçekten kendi adlarına bilinçli ve sonuçlarına katlanmaya gönüllü oldukları kararlar vermeye başlarlar. Büyümek, olgunlaşmak böyle birşey olsa gerektir. Buna benzer günlük olaylar bana gelişim değerlendirme envanterlerinden çok daha fazla anlam ifade ediyor. CAN bir süredir böyle kararlar veriyordu. Ama bugün bunlardan birkaçı üst üste geldi, hatta günün tümü bu şekilde ilerledi ve ben artık eminim ki CAN bir birey olarak hayatının sorumluluklarını üstlenmeye hazır (!), en azından o öyle düşünüyor :)
Evet bugün bir tatil sabahıydı, CAN da bunu biliyor olacaktı ki sabah saat 10'a kadar uyudu. Kahvaltı faslından sonra dışarı çıkmak istedi. Tamam çıkalımdı ama bugün biz büyüklerin planına göre baba çalışacak, anne-oğul gezilecekti. CANın planı böyle değildi. Kendisi bugünü baba-oğul günü olarak belirlemişti. Babasıyla dışarı çıkmak istediğini ve annenin evde kalması gerektiğini öyle güzel ve mızırtısız anlattı ki hayır demek imkansız gibiydi. Onlar gezdi, anne evde çalıştı. Olsundu, geldiklerinde ikisinin de yüzü gülüyordu, belki de böylesi herkes için daha iyi olmuştu. Yemek yedikten sonra gidip salonda koltuğa oturdu CAN, anne uyumalı kendisi oturmalıymış. Hatta bana iyi uykular öpücüğü bile verdi. İnanılmazdı. Adam resmen bugün geç kalktım ve henüz öğlen uykusuna yatmak istemiyorum diyordu. Ama yine bunu öyle tatlı ve makul bir şekilde yapıyordu ki savunmasız kabullenmek kalıyordu bana...
Umarım hayat sana hep kendi kararlarını alma ve uygulama şansını versin, mutluluğun daim olsun miniğim. Seni her halinle, bağımsız ve kendine has kişiliğinle, her gün biraz daha fazla seviyorum. Günün günden güzel olsun CANım.
All decisions about a new person are taken by others in the first years. The one is decided to exist, then to be born, when to eat, when to change, what to wear... Although some try to be a part of these procedures, most of the time this effort causes problems and unpleasant cases.
Some children, like my son CAN, take on a leading role in their lives; at least it can be evaluated as so when inspected from the outside. They can look determined to be born as a 25 weeker, hold on to life or not to eat food. But they do not know the consequences of these decisions (!) and they may only be obeying the call of the nature :)
But a day comes and those tiny souls really but definitely start making decisions of their own that they will bare the consequences of. Growing up, maturing must be something like this. Everyday actions like these mean a lot more to me than the development evaluation surveys. CAN has been making such decisions for a while. But today a few have followed each other, in fact the whole day progressed as so and I am now sure that CAN is ready to take on life as a responsible individual (!), at least he thinks so :)
Yes today we were to wake up to a holiday morning, CAN must have known this thus he slept until 10 am this morning. He wanted to go outside after breakfast. This was fine but according to the plans of us adults, dad was to work and mother-son were to go out. CAN's plan was not so. He had decided that today was father-son day. He explained so beautifully and without grumbling that he wanted to be with his father that it was impossible to say no. They went out, mother worked at home. It was OK, they both had happy smiles when they returned, maybe this was best for everyone. After lunch CAN settled in the couch in the living room, mom was to go on to sleep and he was to sit there. He even gave me a good sleep kiss. It was unbelievable. The guy was explicitly saying that he slept late today and he was not ready for the afternoon nap yet. Then again he was doing it so sweetly and moderately that I was there to accept vulnerablely.
I hope life always gives you the chance to make and apply your own decisions, may your happiness be lifelong my little one. I love you a bit more every other day with all your ways, with your independent and unique personality. I hope each day of yours be better than the one before my CAN.
Bazı çocuklar benim CANım oğlum gibi hayatlarında en başından itibaren belirleyici bir rol üstlenirler, en azından dışardan bakıldığında durum o şekilde algılanabilir. 25 haftalık doğmaya, yaşama tutunmaya veya yemek yememeye kararlı görünebilirler. Ama bu kararların (!) muhtemel sonuçlarını bilmedikleri gibi doğanın çağrısına boyun eğiyor da olabilirler :)
Ama bir gün gelir ve bu minicik ruhlar gerçekten ama gerçekten kendi adlarına bilinçli ve sonuçlarına katlanmaya gönüllü oldukları kararlar vermeye başlarlar. Büyümek, olgunlaşmak böyle birşey olsa gerektir. Buna benzer günlük olaylar bana gelişim değerlendirme envanterlerinden çok daha fazla anlam ifade ediyor. CAN bir süredir böyle kararlar veriyordu. Ama bugün bunlardan birkaçı üst üste geldi, hatta günün tümü bu şekilde ilerledi ve ben artık eminim ki CAN bir birey olarak hayatının sorumluluklarını üstlenmeye hazır (!), en azından o öyle düşünüyor :)
Evet bugün bir tatil sabahıydı, CAN da bunu biliyor olacaktı ki sabah saat 10'a kadar uyudu. Kahvaltı faslından sonra dışarı çıkmak istedi. Tamam çıkalımdı ama bugün biz büyüklerin planına göre baba çalışacak, anne-oğul gezilecekti. CANın planı böyle değildi. Kendisi bugünü baba-oğul günü olarak belirlemişti. Babasıyla dışarı çıkmak istediğini ve annenin evde kalması gerektiğini öyle güzel ve mızırtısız anlattı ki hayır demek imkansız gibiydi. Onlar gezdi, anne evde çalıştı. Olsundu, geldiklerinde ikisinin de yüzü gülüyordu, belki de böylesi herkes için daha iyi olmuştu. Yemek yedikten sonra gidip salonda koltuğa oturdu CAN, anne uyumalı kendisi oturmalıymış. Hatta bana iyi uykular öpücüğü bile verdi. İnanılmazdı. Adam resmen bugün geç kalktım ve henüz öğlen uykusuna yatmak istemiyorum diyordu. Ama yine bunu öyle tatlı ve makul bir şekilde yapıyordu ki savunmasız kabullenmek kalıyordu bana...
Umarım hayat sana hep kendi kararlarını alma ve uygulama şansını versin, mutluluğun daim olsun miniğim. Seni her halinle, bağımsız ve kendine has kişiliğinle, her gün biraz daha fazla seviyorum. Günün günden güzel olsun CANım.
All decisions about a new person are taken by others in the first years. The one is decided to exist, then to be born, when to eat, when to change, what to wear... Although some try to be a part of these procedures, most of the time this effort causes problems and unpleasant cases.
Some children, like my son CAN, take on a leading role in their lives; at least it can be evaluated as so when inspected from the outside. They can look determined to be born as a 25 weeker, hold on to life or not to eat food. But they do not know the consequences of these decisions (!) and they may only be obeying the call of the nature :)
But a day comes and those tiny souls really but definitely start making decisions of their own that they will bare the consequences of. Growing up, maturing must be something like this. Everyday actions like these mean a lot more to me than the development evaluation surveys. CAN has been making such decisions for a while. But today a few have followed each other, in fact the whole day progressed as so and I am now sure that CAN is ready to take on life as a responsible individual (!), at least he thinks so :)
Yes today we were to wake up to a holiday morning, CAN must have known this thus he slept until 10 am this morning. He wanted to go outside after breakfast. This was fine but according to the plans of us adults, dad was to work and mother-son were to go out. CAN's plan was not so. He had decided that today was father-son day. He explained so beautifully and without grumbling that he wanted to be with his father that it was impossible to say no. They went out, mother worked at home. It was OK, they both had happy smiles when they returned, maybe this was best for everyone. After lunch CAN settled in the couch in the living room, mom was to go on to sleep and he was to sit there. He even gave me a good sleep kiss. It was unbelievable. The guy was explicitly saying that he slept late today and he was not ready for the afternoon nap yet. Then again he was doing it so sweetly and moderately that I was there to accept vulnerablely.
I hope life always gives you the chance to make and apply your own decisions, may your happiness be lifelong my little one. I love you a bit more every other day with all your ways, with your independent and unique personality. I hope each day of yours be better than the one before my CAN.
4 Ekim 2012 Perşembe
Küçük Şeyler / Small Things
Bazen hayat sürpriz mutluluklar yaşatıyor insana. Sıradan bir güne uyandığınızı sanıyorsunuz ama değil, o gün sanki sihirli. Herşeyin ayrı bir kokusu, sesi, tılsımı var o gün. Bugün işte o günlerden biri...
Sabah her zamanki gibi uyandım sabah sekiz sularında, baktım CANım uyuyor, bir iki şey yaptım yapamadım derken uyandı küçüğüm. Uzandım yanına azıcık keyif yaptık, kalktık, banyo faslından sonra kahvaltı, okul için hazırlandık. Tam kapıdan çıkacakken, kapının üzerinde babamızdan bir not "arabayı almadım" yazıyor üzerinde. CANa söylediğimde çok mutlu oldu arabayla gidecek olmasına okuluna. CANı okula bıraktım, arabaya doğru yürürken hemen bir plan yaptım.
Yapmak isteyip de yeterli zamanı ve arabayı bir arada bulup yapamadığım birşey yaptım. Çok iyiydi, huzurlu bir sabah, yeni bebek kokusu, misss... Zaman su gibi aktı geçti tabi, CANı okuldan alma vakti geldi. Gün tılsımını hiç ama hiç kaybetmeden devam etmeye kararlıydı.
Ayaküstü CANı alırken okulda geçirdiğim birkaç dakika içersinde herkes sözleşmiş gibi ardı ardına birşeyler anlatmaya başladı. Önce CANın müzik öğretmeni "CAN şarkılara çok güzel katılıyor" dedi. Sonra inglizce öğretmeni kendisi gitar çalarken CANın nasıl sandalyesini alıp önüne çekip oturduğunu ve çalışını ne kadar dikkatli izlediğini anlattı. "Çocuğunuzu seviyorum, sevilesi bir adam o" diyordu. En son olarak ta sınıf öğretmeni geldi, CANın hikaye kitabını bulmuştu ama çantasında olmadığı için farkedememişti ve sınıfta okuyamadığı için üzgündü, çünkü "CAN o kadar güzel kıpırdamadan oturup dinliyor ki kitap okunurken" diyordu...
Küçük şeyler, mini mini dokunuşlar, her gün hayatla buluşsalar :)
Sometimes life lets people experience surprise happinesses. You think you have waken to an ordinary day, but it is not so, that day is magical. Everything has a different smell, sound, charm that day. Today is one of those days...
I have woken up around eight this morning like always, I checked to see that CAN was asleep, I completed one or two chores and my little one woke up. I lied beside him for a little while to cuddle, we got off the bed, completed the bathroom part, had breakfast and got ready for school. Just as we were about to leave, there was a note on the door from our dad and it said "I did not take the car". CAN was happy to learn that we were going to school by car. I dropped CAN to school, I made a plan walking back to the car.
I did something I have been wanting to do, but had not managed to find enough time and the car together thus far. It was so good, a peaceful morning, new baby smell, mmmm... Time flow by so fast and I had to leave to pick up CAN from school. The day was determined to continue without loosing any of its charm.
During the few minutes I spent in school while picking up CAN everybody started talking one after another like they had made an unspoken agreement. For starters the music teacher said "CAN participates in songs very well". Then the english teacher told me how CAN pulled up his chair to sit right in front of him and watched him playing so carefully. He said "I like your kid, he is a lovable guy". And finally the primary class teacher came, she had found CAN's story book, but hadn't recognized it since it was not in his bag and she was sad since they had not had the chance to read it in class, because "CAN sits still and listens so well while reading" she was saying...
Small things, tiny miny touches, wish they meet up with life every day :)
Sabah her zamanki gibi uyandım sabah sekiz sularında, baktım CANım uyuyor, bir iki şey yaptım yapamadım derken uyandı küçüğüm. Uzandım yanına azıcık keyif yaptık, kalktık, banyo faslından sonra kahvaltı, okul için hazırlandık. Tam kapıdan çıkacakken, kapının üzerinde babamızdan bir not "arabayı almadım" yazıyor üzerinde. CANa söylediğimde çok mutlu oldu arabayla gidecek olmasına okuluna. CANı okula bıraktım, arabaya doğru yürürken hemen bir plan yaptım.
Yapmak isteyip de yeterli zamanı ve arabayı bir arada bulup yapamadığım birşey yaptım. Çok iyiydi, huzurlu bir sabah, yeni bebek kokusu, misss... Zaman su gibi aktı geçti tabi, CANı okuldan alma vakti geldi. Gün tılsımını hiç ama hiç kaybetmeden devam etmeye kararlıydı.
Ayaküstü CANı alırken okulda geçirdiğim birkaç dakika içersinde herkes sözleşmiş gibi ardı ardına birşeyler anlatmaya başladı. Önce CANın müzik öğretmeni "CAN şarkılara çok güzel katılıyor" dedi. Sonra inglizce öğretmeni kendisi gitar çalarken CANın nasıl sandalyesini alıp önüne çekip oturduğunu ve çalışını ne kadar dikkatli izlediğini anlattı. "Çocuğunuzu seviyorum, sevilesi bir adam o" diyordu. En son olarak ta sınıf öğretmeni geldi, CANın hikaye kitabını bulmuştu ama çantasında olmadığı için farkedememişti ve sınıfta okuyamadığı için üzgündü, çünkü "CAN o kadar güzel kıpırdamadan oturup dinliyor ki kitap okunurken" diyordu...
Küçük şeyler, mini mini dokunuşlar, her gün hayatla buluşsalar :)
Sometimes life lets people experience surprise happinesses. You think you have waken to an ordinary day, but it is not so, that day is magical. Everything has a different smell, sound, charm that day. Today is one of those days...
I have woken up around eight this morning like always, I checked to see that CAN was asleep, I completed one or two chores and my little one woke up. I lied beside him for a little while to cuddle, we got off the bed, completed the bathroom part, had breakfast and got ready for school. Just as we were about to leave, there was a note on the door from our dad and it said "I did not take the car". CAN was happy to learn that we were going to school by car. I dropped CAN to school, I made a plan walking back to the car.
I did something I have been wanting to do, but had not managed to find enough time and the car together thus far. It was so good, a peaceful morning, new baby smell, mmmm... Time flow by so fast and I had to leave to pick up CAN from school. The day was determined to continue without loosing any of its charm.
During the few minutes I spent in school while picking up CAN everybody started talking one after another like they had made an unspoken agreement. For starters the music teacher said "CAN participates in songs very well". Then the english teacher told me how CAN pulled up his chair to sit right in front of him and watched him playing so carefully. He said "I like your kid, he is a lovable guy". And finally the primary class teacher came, she had found CAN's story book, but hadn't recognized it since it was not in his bag and she was sad since they had not had the chance to read it in class, because "CAN sits still and listens so well while reading" she was saying...
Small things, tiny miny touches, wish they meet up with life every day :)
11 Eylül 2012 Salı
Okula Dönüş / Back to School
Bademcik ameliyatı ile birlikte 2 haftalık bir ara vermiştik okula, okula derken 2 senedir devam ettiğimiz anaokuluna diyorum. Ve başlangıcımız anaokulunun yeni yıl başlangıcı ve birinci sınıfların ilkokula başladıkları gün ile çakıştı tesadüfen.
Another day melted away from our lives... Or we have grown up one more day :)
Benim için biraz endişeli;
CAN acaba 2 haftadır evde benimle olduktan sonra nasıl tepki verecekti okula gitmeye?
Hiç korktuğum gibi olmadı. Okul kapısındaki karmaşaya rağmen CAN oldukça sakindi. Ağlayanlar, annesini bırakmayanlar, türlü türlü manzaralar arasından sıyrılıp öğretmenini ve yeni sınıf dolabını bulduk, ayakkabılarımızı değiştirdik ve öpüşüp vedalaştık. Arkasını dönüp gitti bizim oğlan tereddütsüz, ben de döndüm arkamı çıktım ama aklım ruhum orada kaldı. Acaba döndüğümde nasıl bulacaktım CANımı, ararlar mıydı sorun çıkarsa??? CAN beni yine şaşırttı. Sevinç çığlıkları atıyordu merdivenlerden inerken onu almaya gittiğimde, arabaya binene kadar bekledim.
Anne: Okul nasıldı?
CAN: İyi :)
Anne: Özlemiş misin okulunu?
CAN: Evet!
Anne: Ne kadar özlemişsin?
CAN: Çok :)
Biraz duygusal;
Gelecek sene gerçekten ilköğretime mi başlayacaktı benim küçüğüm?
4+4+4 sistemi çıktı çıkalı bir endişe sarmıştı içimi zaten, günlerce uyku uyuyamamıştım. 60 aylık çocuklar ilkokul birinci sınıfa başlayacaktı. Benim CANım zaten çok erken doğmuştu, daha çok küçüktü, nasıl ilkokula başlardı, olmazdı, olamazdı derken 60-66 ay arasını zorunlu tutmadılar ve biz bu sene için ilkokul dosyasını rafa kaldırdık. Ama birinci sınıfların ilk günü evimizin yakınında CANın da devlet okuluna gitmesi durumunda yazılacağı okulun önünde o minikleri görünce içim düğüm düğüm oldu.
Oldukça koşturmacalı;
2 haftadır CAN ile kucak temasında olmaya bağlı ertelenen işler ve biriken yorgunluk üst üste gelince günün sonunda kıpırdayacak halim kalmamıştı.
Bir gün daha geçti gitti ömrümüzden... Veya bir gün daha büyüdük :)
We had a 2 week school break due to our tonsillectomy surgery, when I
say school I mean the preschool we have been attending for the last 2
years. And our start date coincided with the new year start of our preschool
and the first day of the first grade primary schools.
I was a bit worried;
How would CAN react to going back to school after 2 weeks at home with me?
It
was not like I feared. CAN was quite calm despite all the hustle at the
school entrance. Some were crying, some did not want to leave their moms, we managed to find our teacher and our new stand sailing
through all sorts of scenes, we changed our sneakers and kissed our
goodbyes. Our boy turned and left without any second thoughts, I
also turned around and left but my mind and soul were to be left
behind. How would I find my CAN when I returned, would they call if
there was a problem??? CAN surprised my again. He was laughing and
shouting with joy coming down the stairs when I was there to pick him
up, I waited until we were in the car.
Mom: How was school?
CAN: Fine :)
Mom: Have you missed school?
CAN: Yes!
Mom: How much did you miss it?
CAN: A lot :)
A bit sentimental;
Will my little one really start primary school next year?
Since
the 4+4+4 system has been introduced I have been worrying, did not
sleep for days. 60 month old little ones would start primary school. My
CAN had been born too early anyway, he was so little, how would he start
primary school, it wouldn't be, it couldn't happen I said as they have
ruled out the mandatoriness for 60-66 monthers and we put the primary
school file back on the shelf for this year. But when I saw the little ones in front
of the school very close to our house, the one that CAN would be
enrolled in if he were to go to state school, I felt all knotted up
inside.
Quite busy;
With the effect of the piled up work due to being in lap-touch
with CAN in the past 2 weeks and the added up tiredness, I did not have
the strength to move at the end of the day. Another day melted away from our lives... Or we have grown up one more day :)
26 Ağustos 2012 Pazar
Ameliyatlar / Surgical Operations
İnvajinasyon, ROP ve fıtık ameliyatlarından sonra şimdi de bademcik ameliyatı olduk. Ne kadar kortktuysak, ne kadar kaçtıysak da sonunda teslim olduk. İçim rahat, ne keşke daha önce olsaydık diyorum ne de olmasaydık... Herşeyin bir zamanı var ve bu noktaya gelinmesin diye elimizden geleni yaptık ama başka çare kalmadı, artık daha fazla beklemenin bize sağlayabileceği olası kazançlar muhtemel risklerden düşük, yani zamanı geldi dedik ve kabullendik.
Tek sıkıntım CANımın bunu da yaşamak zorunda kalmış olması, onu bir kere daha o sedyenin üzerinde o kapıda bırakmak zorunda kalmış olmak, o bitmek bilmeyen ayrı geçen dakikalar, uyandığında yanında bulunamamak, gördüğümde karşılıklı akan göz yaşları, sonrasında su bile içemeden ilaç içerken bile ağlayarak yalvararak yutulan o lokmalar...
Bu da geçecek, her çocuğun başına gelebilecek olağan bir operasyon, üzülecek birşey yok, siz nereleri atlattınız, bu son olacak inşallah... Duymaktan yorulduğum cümleler...
"Bademcik ameliyatı sonrası oluşan yaranın kapanması 12 gün sürüyor, bu dönemde pek yemiyor ve ortalama 2 kilo veriyor çocuklar", dedi doktorumuz ameliyat öncesinde. Ameliyattan sonra da uyardı, "bugün sıfırıncı gün ve 1ay sonra kontrolünüz var, ateşi olması beklenir, 10 gün antibiyotik ve ateş düşürücü/ağrı kesici düzenli olarak alınacak, fazla soğuk ve fazla sıcak vermeyin".
CAN, annem, küçücüğüm, herşeyim, seni çok seviyorum bebeğim...
We had tonsillectomy surgery after all that we had so far as invagination, ROP and hernia operations. Although we have been terrified and we have tried to flee, we have surrendered finally. I have a clear conscious, I do not believe we could have had it earlier or we shouldn't have had it at all... There is a time for everything and we have tried it all to avoid this surgery but there was no other way out, the probable benefits of waiting any longer were less than the risks we would be taking, that is we said it is time and we accepted.
My only distress is that CAN had to live through this too, to be forced to leave him on that litter at that door once more, those ever not ending minutes that we had to spend separately, not being able to be with him when he woke up, those mutual tears that flow when we saw each other, those swallows in pain with tears and plead for medication when he could not even drink water...
This will pass too, a routine operation that any child could be faced with, there is nothing to be sorry about, you have been through a lot worse, hopefully this will be the last... Sentences I am so tired of hearing...
"It takes 12 days for the lesion formed after tonsillectomy surgery to heal, during this period children do not eat much and loose around 2 kgs", said our doctor before surgery. And he warned after the surgery that, "today is day zero and we have a check-up 1 month later, he is expected to have fever, antibiotics and pain killers should be given regularly for upcoming 10 days, do not give anything too cold or hot".
22 Ağustos 2012 Çarşamba
Aile / Family
Nedir "aile", kimdir, nerededir, nasıl doğar, ne kadar yaşar?
Paylaşılan onca yıl, bi dolu anı,
Yerine başkasını koyamayacağınız o duygu,
Bazen tatlı bazen acı ama eşsiz, tarifsiz bir bağ...
Hayatlardaki mutluluklar ve üzüntüler tadıldığında,
İlk aradığınız veya sizi ilk arayan kim?
Çaresizliğin ortasında yanlız olmadığınızı hissettiren,
Çoşkuyla sarsıldığınızda sarılmayı arzuladığınız kimler?
Eşiyle, çocuğuyla,
Anasıyla, babasıyla, kardeşiyle, onların eşleri ve çocuklarıyla,
Hep beraber bir sofranın etrafında,
Herşeye rağmen, daima buluşabilmek ne güzel :)
What is "family", who is it, where is it, how does it bear, how long does it survive?
So many years that have been shared, so many memories,
That feeling that can not be replaced by any other,
Sometimes sweet sometimes bitter but that unique, undescribable bond...
When happinesses and sorrows in life are experienced,
Who do you call or are you called by first?
Who make you feel you are not along in the middle of helplessness,
Who do you want to hug when shaken by enthusiasm?
With husband, with child,
With mother, with father, with sibling, with their husbands and children,
All together around a table,
It is so beautiful to meet despite everything, for forever :)
12 Ağustos 2012 Pazar
Olimpiyatlar / Olympics
Bu sene Olimpiyatlar ayrı bir coşkulu bizim için, birçok ilki bir arada yaşıyoruz. Türkiye rekor sayıda sporcuyla katıldı, kadınların sayısı erkeklerden fazlaydı, kadın voleybol ve basketbol takımları ilk defa olimpiyatlara gitti, atletizmde ilk defa bir kadın sporcumuz altın madalya aldı. Çok gururlandık. P&G'nin reklamı tüm dünyada anneleri duygulandırdı.
Bizim evde bir de yüzmede tüm rekorları alt üst ederek bir efsane haline gelen Michael Phelps konuşuldu ayrı bir heyecanla... Biraz bu dönemde CAN'ın yüzmeye başlaması, biraz da Phelps ile ilgili öğrendiklerimiz etkili oldu bunda. Michael Phelps'e ilköğretim döneminde DEHB (dikkat eksikliği ve hiparaktivite bozukluğu) teşhisi konulmuş. Ailesi yüzerek enerjisini boşaltabileceği ve sakinleştirebileceğini düşünmüş. Bir aile daha çocuğunun yapabileceğine inanmış ve başarmış.
Her insan olimpiyat rekoru kıramaz doğal olarak, ama spor düzenli yapıldığında insanın hayatına disiplin beraberinde konsantrasyon getirir. Odaklanmak, belirli rutinlerin olduğu bir hayatta, hedefler insan için anlamlıysa daha kolaydır. Önemli olan ailenin çocuğun farklı özelliklerini erken dönemde gözlemleyerek potansiyelini ortaya çıkaracak ortamları oluşturabilmesidir. Ancak burada ailenin çabası tek başına yeterli olmayabilir. Öğretmenlerin, eğitimcilerin, terapistlerin, doktorların ve hatta tüm toplumun ortak bir anlayışla bu çabaya destek vermesi önemlidir. Ekip olmak gerekir.
CAN bebekliğinden beri her zaman suyu çok sevmişti. Motor gelişimine destek olmak, özgüvenini arttırmak ve yeni bir beceri kazanmak için yüzme 5 yaşında bir çocuk için ideal sporlardan biri gibi göründü. Evet anneye yine rahat batmıştı! Hayatımızda yeterince zorluk yokmuş gibi bir de yüzmeye başlamak gibi yeni bir faaliyet planı oluşturulmuştu. Hafta içi 5 dakika boş vakti olmayan CAN haftasonları da yüzmeye gidecekti. Evet, ilk günler zordu, ama iki haftanın sonunda ekip mutlu, en önemlisi CAN mutlu :)
The Olympics is a bit extra joyous for us this year, we are experiencing a lot of firsts together. Turkey has attended with a record numbered group, the number of women were greater than men, women volleyball and basketball teams qualified for the first time, a women athlete won a gold medal for the first time. We were very proud. The P&G commercial have touched the mothers all around the world.
Michael Phelps who have become a legend by his stunning performance was another exciting issue in our home ... A bit due to CAN starting swimming lessons simultaneously and also due to the things we learned about Phelps. Michael Phelps was diagnosed by ADHD (attention deficit hyperactivity disorder) in primary school period. His family thought he could discharge his energy and calm down by swimming. One more family believed in their child and succeeded.
Naturally not every child can break olympic records, but when a sport is in one's life systematically, it brings in discipline along with concentration. It is easier to focus on meaningful goals for a person, in a life with certain routines. It is important for families to observe their child's different qualifications in early childhood and create environments for the child's potential to flourish. But the families effort alone may not be enough at this point. Teachers, educators, therapists, instructors, doctors and even the whole society have to support this effort with a common understanding. It is necessary to be a team.
6 Ağustos 2012 Pazartesi
İlk Diş / First Tooth
CAN hastaneden eve ilk geldiğinde hasta olacak diye çok korkuyordum. Herşey steril olmalıydı, eller günde bin defa dezenfekte edilmeliydi, eve yabancı giremezdi... CAN hergün banyo yapmalı, yatak çarşafları hergün değiştirilmeli, kıyafetleri sürekli değişmeli, hatta CAN odasından çıkmamalıydı. Zaten oksijen konsantratörü ve oximetresi ile odasından ayrılması pek de mümkün değildi.
Birgün CAN biraz keyifsiz mi derken üzerine bir de hafif bir ateş başladı. Hemen doktorunu aradım, sağolsun hemen bize uğradı, CAN'ı muayene etti, zaten sık sık geliyordu, çünkü herşeyi kafasına takıp sürekli endişe eden bir anne vardı :) Herhalde dişi çıkıyor, zaten diş eti de kabarmış, dedi. Kısa süre sonra CAN'ın alt ortadaki 2 dişi çıktı ve çok güzel bir diş buğdayı partisi yaptık.
CAN doğduğundan beri ilk defa birşey doğum tarihine göre kronolojik olarak olması gereken zamanda gerçekleşiyordu. CAN'ın ilk dişleri çıkmıştı. İlerleyen aylarda CAN'ın her ateşi çıktığında aynı konu gündeme geldi, diş çıkarıyor olabilir miydi? Sonunda CAN'ın bütün dişleri tamamlandı. Bu iş bitmişti, yaşasındı, ta ki düne kadar...
Son birkaç hafta içinde CAN'ın ilk çıkan alt orta dişi olduğu yerde adeta dönmeye başladı, çarpık bir diş görünümü aldı. CAN'ın süt dişleri dökülmeye başlıyor olabilir miydi? İlk kontrol ettiğimde diş sağlamdı. Dün akşamüzeri oral terapi masajı sırasında durum değişmişti, CAN'ın dişi sallanıyordu.
Hemen CAN'ın pedadontistini aradım. Zamanlama ve dişin dönme hareketi normalmiş. Bana alttan gelen dişi görüyor musun?, diye sordu. Eğer görüyorsam süt dişini erkenden çekmek gerekeceğini ama görmüyorsam iyice sallanmasını beklemenin daha uygun olacağını söyledi. Önden arkadan diş etlerini kontrol ettik babasıyla ışık kaynağı kullanarak ama yeni diş görünürde yoktu. Yani beklemek gerekecekti muhtemelen ama yine de doktoru bir görsündü tabi, hem florür tedavisinin de zamanı gelmişti, hemen bir randevu alınmalıydı.
İnanamıyorum, benim küçücüğüm gerçekten büyüyor. Erken doğumdan
etkilenmeden kronolojik yaşına göre çıkan o minicik dişler şimdi de
yerini erişkin takipçilerine bırakıyor. O sarımsı minik dişler yerini
bembeyaz inci tanelerine bırakacak umarım. Diş doktoru 3 yaşından sonra
oluşmaya başlar yeni dişler, o tarihten sonra kalsifikasyonu
etkileyecek bir olay yaşamadığına göre CAN, yeni dişleri de sorunsuz olur,
demişti. Diş perisi, diş perisi nerdesin?
When CAN first made
it home from the hospital I was so afraid that he would get sick. Everything
had to be sterile, hands had to be disinfected a thousand times a day, no
strangers were allowed in the house... CAN took a bath everyday, his bed sheets
were changed every day, his clothes were changed constantly, CAN did not leave
his room. It was nearly impossible for him to leave his room anyway due to the
oxygen concentrator and oximeter which were not made for mobile use.
One
day while I was conscious about CAN's mood he became feverish. I called his
doctor promptly, luckily she paid a quick visit to us, she examined CAN, she
used to drop by frequently anyway, due to the constantly panicking mom who
worried about just everything :) She said, probably it is his tooth, the gum
has swallowed too. And soon enough CAN's 2 teeth from the mid lower jaw
sprouted and we made a very beautiful tooth wheat ceremony.
It
was the first time since CAN's birth, that one thing happened on time according
to his chronological birthday. Our CAN's first teeth had sprouted. Each time
CAN was feverish in the following months the same question was asked, is it a
sprouting tooth? At last all of CAN's teeth were completed. This scenario was
over, thank God, until yesterday...
Within
last few weeks CAN's lower mid tooth which had sprouted first started to turn
on its post, it became distorted somehow. Could it be that CAN's first teeth
were starting to fall out? When I first checked CAN's tooth was stable. But
during the oral therapy massage yesterday afternoon the situation had changed,
CAN's tooth was loose.
I
called CAN's pedadentist. The timing and the turning movement of the tooth were
normal. She asked if I saw the coming teeth. If I did early intervention
would be necessary but if not it would be more appropriate to wait for the
tooth to loosen more. We checked the inner
and outer gums with a light source with his father, but there was no new teeth in sight. We would probably have to
wait, but still the doctor had to see it, it was time for the fluorine
application too, so we would make an appointment asap.
I can not believe it, my little one is really growing up.
Those tiny first teeth that sprouted on time without an influence of
the early birth were now leaving their post to the adult followers. I
hope those tiny yellowish teeth will be replaced by the whitest pearl drops.
Our dentist had said that since the adult teeth starts to form after the
age of 3 and CAN did not have any medical conditions that would affect calcification since then the new
teeth would not have any problems. Tooth fairy, tooth fairy, where are
you?
25 Temmuz 2012 Çarşamba
Adım Adım / Step by Step
Bazı insanlar ne kadar kolaycı, minimum çabayla olsun herşey istiyorlar, kabul etmek lazım herkes ister böyle bir hayatı...
Doktorsan rutin hasta, öğretmensen zeki öğrenci, yöneticiysen zehir gibi bir ekip istemek herkesin en doğal hakkı mı? Peki ya öyle olmazsa, kapını eşi benzeri olmayan sağlık problemleri olan bir hasta çalarsa veya özel gerksinimli bir çocuk varsa sınıfında o zaman ne olacak? Bu insanlar farklılar ve diğerlerine göre daha çok ilgiye ve emeğe ihtiyaçları var diye arkamızı mı döneceğiz? Yoksa o insanın verdiği savaşa destek olarak mı karşılık vereceğiz?
Olmaz demek, imkansız demek, yapamaz demek, gerçekleri konuşmak mı yoksa kaçmak mı? Olur demek, denemek, çaba göstermek, hayalperestlik mi yoksa kalıp savaşmak mı? Sadece bu farklılaşan tavır yüzünden kazanılan veya kaybedilen nice insan yok mu? Kaybedilen insanlar yitip giderken kazanılanları bütün dünya öğrenmiyor mu?
Başarı hikayeleri olağan gidişatlardan doğmuyor. Neden mi? Çünkü herkesin yaptığından yaşadığından farklı olan, farklı bakan ve yılmadan devam edenler, zorlukları aşmanın bir yolunu bulabilenler, herşeye rağmen başarılı olanlar başarı hikayelerinin yaratıcıları... Herşeyin dörtdörtlük gittiği durumlarda ise ulaşılan nokta ancak beklenen son olabiliyor.
Benim CANımın bugünlere gelmesi bir başarı hikayesi, hatta bir mucize... Bugünlere gelirken bize destek olan ve bu yolculuğa emeğiyle yüreğiyle katkı veren herkese büyük şükran duyuyorum. Attığımız her adımda bizimle olacaklar ve gururlanacaklar :) Diğerleri mi? Onlar küçük dünyalarında, sıradan, sınırlı hayatlarına devam edecekler...
Some people want everything to be a piece of cake, they want everything to be accomplished with minimum effort, everybody would want such a life so to speak...
Routine patients if you are a doctor, smart kids if you are a teacher, a great team if you are a manager is something everybody naturally deserves, is that so? What if that is not the case, a patient with numerous matchless health problems comes by or a student with special needs is in the class, what happens then? Are we going to turn our back because these people are different and they need extra care and effort? Or are we going to respond by supporting that person in the fight?
Is it telling the reality to say that it won't happen, it is impossible, can not be done or is it running off? Is it being a dreamer to say that it can happen, to try, to put an effort or is it to stay and fight? Aren't there many people lost or found just due to this differentiating attitude? Aren't the lost people gone forever where the found are known by the whole world?
Success stories are not created by regular proceedings. Why? Because the creator of success stories are the ones who do and live differently than others, who look differently and continue without giving up, who find a way to overcome difficulties, who succeed despite everything... The point reached when everything is perfect can only be the expected inevitable.
19 Temmuz 2012 Perşembe
Tatil / Holiday
Götürülecekler listesi yapılmadan, acaba birşey unuttum mu diye endişelenmeden, hatta yanınıza fazla birşey almadan, günibirlik bir seyahate biraz ihtiyatlı çıkarcasına çıktık evden geçtiğimiz Pazar. Aslında Cuma'ya kadar sürecek bir tatildi planlanan ama evimize 15 dakika mesafede bir otelde ve akşamları CANımızı birkaç saatliğine babaanne veya anneanneye bırakarak yapılan akşam planları sebebiyle zaten hep uğrayacaktık eve nasılsa, o zaman alırdık ihtiyacımız olanları duruma göre...
Herşeyi boşverdik bu hafta; okula gitmedik, kapatma veya oral terapi yapmadık, ödevlerimize çalışmadık, tam serdik desem...
Hergün havuzda yüzüyoruz CANla, iyice alıştı artık, hareketleri rahatladı, yüzündeki endişe oluşmadan keyif alarak havuzun bir ucundan bir ucuna kendi kendine gidip geliyor kollukları ve yüzme tahtası ile ayaklarını çırparak. Ve hatta kendine öyle güveniyor ki, kısa süre önce üzerime kene gibi yapışan aynı çocuk değil sanki, ellerini yüzme tahtasından bırakıp bana su atıyor küçüğüm :) Önümüzdeki hafta bizim evin yanı başındaki havuz açılırsa yüzme derslerine başlamasını umuyorum CANımın arayı açmadan. Fiziğine kimyasına herşeyine iyi geliyor su CANın kanımca.
Bugün havuzdan çıkıp duşumuzu aldıktan sonra bir şezlongda sarmaş dolaş yatıp masal anlatırken CANıma oradan geçen biri "ooohhhh keyfe bak ya ben de istiyorum, ben de gelebilir miyim?" dedi içtenlikle. Gerçekten de birileri bizim yerimizde mi olmak istemişti? İçimi çocuksu bir mutluluk kapladı :)
Without making a take along list, without worrying about forgetting something, even without taking much with us, just as leaving for a day trip with some extra caution we have left home last Sunday. In fact the plan was a trip that would last until Friday but it was in a hotel 15 minutes to our house and we have made plans for the nights and would be leaving CAN with grandmas so we would be home anyway and could pick up anything that was necessary.
We have let go of everything this week; we have not attended school, we have not closed our eye or did not do any oral therapy, we have not done any homework, let me say we were all so lazy...
We are swimming in the pool every day with my CAN, his movements have relaxed, he swims across the pool with his armbands and swimming board just flapping his feet without a look of worry in his face enjoying it. My little one trusts himself so much that he leaves his grip of the swimming board and throws water at me as if the child who clang to me inseparably just a short time ago is not him :) Before any time lap I hope CAN can start swimming lessons in the near by pool that is supposed to open next week. I believe water is good for physic and chemistry of CAN.
Today after the swim in the pool we took a shower and were story telling in a day bed all cuddled up with CAN and someone passing by said "ooohhh what a pleasure, I want some too, can I come along?" sincerely. Did somebody really want to be in our place? A childish happiness surrounded me :)
12 Temmuz 2012 Perşembe
26 Haftalık / 26 Weeker
CAN 25 haftalık doğdu ya yetmemiş bana, rüyamda yine hamileymişim, yine durup dururken 7 dakika ara ile sancılarım başlamış. Yakında bir hastane doktor birşey varmış, gidiyoruz. Doktor diyor ki, doğuruyorsun acil sezeryana alacağız. Ben diyorum ki, ne doğurması daha 26 haftalık bu bebek, zaten bir tane 25 haftalık doğurdum, bunu daha doğurmayacağım (nasıl olacaksa?). Başka bir hastaneye gitmemiz lazım diyorum eşime, arabayı almaya gidiyor ve ben uyanıyorum...
Anadolu lisesi sınavlarından sonra uzun bir süre sınava yeniden yeniden girdim rüyalarımda ve sonra üniversite sınavları ayrı bir kabustu, üniversiteden mezun olduğumda hala sınavının etkileri bitmemişti. Şimdi de CANınım doğumu, ara ara tetikleniyor içimdeki korkular! Geçen gün okuduğum "dünyanın en küçük bebeklerinden biri taburcu oldu" yazısının etkisi mi, yoksa hamile arkadaş sendromu mu bilemiyorum? Ama CAN tek çocuk olarak kalacak onu biliyorum :)
It was not enough to have CAN as a 25 weeker, I was pregnant in my dream, the labor travaill had started 7 minutes apart without any reason again. There was a hospital doctor something close by and we went. The doctor said, the labor has started and we will perform c-section. I said, what are you talking about this baby is only 26 weeks old, I have already given birth to a 25 weeker, I am not delivering this one yet (how come?). I tell my husband that we should go to another hospital, he leaves to bring the car and I wake up...
8 Temmuz 2012 Pazar
Yaz / Summer
Yaz iyiden iyiye geldi artık, hava sıcaklığı 40 dereceleri geçti. Denizden güneşten faydalanalım, sıcaktan bunalmayalım, klima diye birşey var ama hasta olmayalım diyerek geçmeye başladı günler... Zaten yoğun olan programımıza bir de yüzme derslerini eklemek için araştırmalar başladı. Anaokulu yaz moduna geçti. CAN okulda yemeğe kalıyor artık, henüz yemiyor ama başlamak bitirmenin yarısıdır diye umuyoruz :)
Kış boyunca havalar artık bir ısınsa diye bekledik, hasta olmayalım diye çabaladık... Bahar, oldu mu olmadı mı anlamadan geçti ve yaz geldi. Şimdi de denizde mi üşüdü, güneşte mi kaldı, oynadığımız kumlar temiz miydi, klima mı çarptı, terledik mi, ıslandık mı... Off off, mevsimlerin değişmesi sadece endişelerin detayını değiştirdi, başka değişen birşey yok!
Bu hafta sosyal medyada tanıştığım bir anne CANın 25 haftalık doğduğunu öğrenince "...herşey geçecek..." demiş, bir başkası ise "ne yazık ki geçmiyor, canım her an peşinde" diye cevap vermişti, ben de "yaşayan biliyor" dedim.
Bazen herşeyi unutsam diyorum, bir anda tüm hafızamı yitirsem ve mevcut duruma açsam gözlerimi, hiçbirşeyi sorgulamadan garipsemeden normal kabul edip mutlu mutlu yaşamam mümkün olur mu acaba?
The summer is here, the heat has climbed over 40 degrees celsius. The days started to go by saying we should get the best out of sea and sun, should not get sun struck, there is the air-condition but we should not get sick... Research has been initiated to add swim lessons to our already busy program. The preschool has shifted to summer mode. CAN has started to stay for lunch at school, he is not eating yet but we hope starting is the half way to finishing :)
We have waited for the weather to get warm during the winter time, we have struggled not to get sick... The spring passed by before we could figure out if it were here or not. And now; was he cold in the sea, did he stay too much in the sun, was the sand on the beach he played clean, was the air-condition onto him, did he sweat to much, is he wet... My my, the changing seasons altered only the details of the worries, nothing major has changed!
This week a mother I met in the social media said, "...all will pass..." after she learned that my CAN was born as a 25 weeker preemie and another replied "unfortunately it does not pass away, it is behind you every instance sweetheart", and I said "the one who has lived through it knows".
Sometimes I say; what if I forgot everything, what if I lost my memory in a split second and opened my eyes to the current situation, would it be possible to accept all and lead a normal happy life without questioning or without a sense of strangeness?
28 Haziran 2012 Perşembe
Sümkürebilmek / To be able to blow your nose
Ventilatöre bağlı olmadan bağımsız nefes alabilmekti ilk hedef,
Bu hayat demekti!
Sonra emme ve yutma ile nefes almayı koordine edebilmek gerekti,
Bu beslenme demekti!
Başlarda oksijen desteği gerekti ve yeni hedef atmosferdeki %20 ile yetinmekti,
Bu mobil yaşama atılan ilk adımdı!
Kortizon tedavisi, inhale ilaçlar, akciğer filmi, tomografi, solunum fonksiyon testi,
Solunum sorunlarının gündemimizden düştüğü günlere doğru bir yolculuktu!
Üfleme çalışmaları hayatımızın önemli bir parçasıydı,
Düdük çalmayı, peçete parçaları uçurmayı, pinpon topu yuvarlamayı,
Mum söndürmeyi, baloncuk üflemeyi, pipetle içmeyi, bardaktan sıvı tüketmeyi,
Adım adım çabalayarak başardık!
Ve bugün CANım ilk defa sümkürebildi!
"Sümkür, havayı burnundan dışarı üfle" dediğimde havayı hep içine çeken CAN,
Bugün havayı dışarı üflemeyi ve sümkürmeyi başardı,
Islak mendilde gördüğüm bir damla sümük inanılmaz bir manzaraydı, yaşasın!
To able to breath without the ventilator was the first goal,
That meant life!
Then it was necessary to coordinate sucking and swallowing with breathing,
That meant feeding!
At first oxygen support was needed and new goal was to do with 20% in atmosphere,
That was the first step to mobility!
Steroids, inhaled medication, lung x-ray, tomography, pulmonary function test,
Was a journey to the days that respiration problems were out of our agenda!
Blowing tryouts were an important part of our life,
Blowing a whistle, flying pieces of a napkin, rolling a ping-pong ball,
Blowing out candles, blowing bubbles, using a straw, consuming liquids from a glass,
Were all things we have struggled step by step to accomplish!
And today my CAN was able to blow his nose for the first time!
My CAN who always inhaled the air when I said "blow your nose, blow the air out",
Managed to exhale the air and blow his nose today,
The drop of mucus I saw on the wet-towel was a beautiful sight, hooray!
22 Haziran 2012 Cuma
Babalar Günü / Fathers' Day
Çok iyi bir babamız var bizim, ne mutlu :)
Son dönemde yayınlanan bir araştırmaya göre babanın çocuğun kişilik yapısı üzerindeki etkisi sanılanın aksine anneninkinden daha fazlaymış. Çünkü çocuk genelde kendini, bakım veren ebeveyn konumuna koyduğu anne yerine oyun arkadaşı olarak gördüğü baba ile özdeşleştiriyormuş.
CAN ile babası daha fazla birlikte olabilsinler diye her türlü işi üzerime alma yaklaşımım ve CAN'ın uyku saatlerini bile babamızın iş saatlerine göre ayarlayışımız işe yarayabilir yani. Annesinin kaygılı, endişeli, stresli hali yerine babasının rahat, pozitif, güleç tarzı oğlumuza daha fazla etkisin diye çabalarken çok uçuk bir hedef seçmemiş olabilirim.
Bebekliğinden beri babamız CAN'ı zorlayacak süreçlerde "e ben yapamam ki, ben CAN'ın oyun arkadaşıyım" derken aslında çok doğru birşey söylüyor muymuş ne?
Yenidoğan yoğunbakım ekibinin de dediği gibi "anne deli ama bir babası var melek melek"...
Umarım CAN babasına her geçen gün daha çok benzeyen ılımlı, olumlu, huzurlu, mutlu ve sağlıklı bir birey olur. Her geçen gün babalarının sevecenliği ile büyüme şansı bulan tüm çocukların babalarının Babalar Günü kutlu olsun :)
We have a very good father, so happy :)
According to a study published lately, contrary to the general idea, the effect of father on child's personality is more than the mother. Because the child identifies with the father (s)he sees as a playmate, rather than the mother positioned as the caregiver.
My attempt to do all the work so that CAN could spend more time with his father and the effort to adjust even the sleeping hours according to our father's work schedule may have worked after all. I might have picked a reasonable goal while struggling so that, instead of his mother's worried, anxious, stressed state his father's relaxed, positive, cheerful attitude has more affect on him.
Was our father doing the right thing after all each time he said "well I can not do that because I am his playmate" whenever something unpleasant for CAN came up to be done since he was a baby?
As the NICU team used to say, "the mother is crazy but the father, he is just an angel"...
I hope CAN resembles his father more every other day and becomes a gentle, positive, peaceful, happy and healthy person. Happy Fathers' Day to the father of every child who has a chance to grow up with the father's affection :)
1 Haziran 2012 Cuma
Anne sütü / Mother's milk
Doğurmamaya çalışarak geçen günlerin ardından CAN 25 haftalık olarak doğmuştu. Artık CANım için yapabileceğim hiçbirşey kalmamıştı. CANımın kaderi tamamen doktorlarının ve hastane ekibinin elindeydi. Fiziken ve ruhen bomboş hissediyordum. Günlerdir uyumamıştım, yorgundum, dalmışım...
Birkaç saatlik uykunun ardından bir hemşire tarafından uyandırıldım. Süt sağmaya gitmem gerektiğini söylüyordu hemşire, anlamakta güçlük çekiyordum, niye ki, şimdi mi? Hemşire inatçı bense güçsüzdüm, zorlukla yürüyordum, süt sağma makinaları olan bir odaya götürdü beni ve nasıl yapacağımı gösterdi. İlk sağım sonucu 1 damla su mu, süt mü, ter mi olduğundan emin olamadığım birşey vardı kabın kenarında yapışık duran. İlerleyen sağımlarda 3 damla 5 damla derken 3cc 5cc ve sonrasında her geçen gün sütüm arttı. Önceleri saydam gibi olan sıvı (kolostrum) sonrasında ranklendi, turuncu gibiydi sütün rengi ve sonra gittikçe açıldı tatlı bir ekru oldu...
Hergün 3 saatte bir günde 8 kere iki taraf birlikte 10-15 dakika süt sağıyordum. Önce küçük bir derin dondurucu sonra kocaman bir derin dondurucu daha aldık. Yediklerime dikkat ediyordum, CANcığım bu sütleri içip büyüyecekti. Annenin sütü her gün değişiyor ve bebeğin o dönemdeki ihtiyaçlarını karşılamak üzere üretiliyordu. Bunu düşündükçe mutlu oluyordum. Hastaneden CAN beslenmeye başlayacak diye ilk süt istediklerinde çok sevinmiştim. İşte sonunda CANım için yaptığım iş ona fayda sağlamaya başlıyordu. Her bebebeğin ama özellikle bir prematürenin en kolay tolere ettiği ve büyümesini en iyi destekleyecek gıdaya kavuşmasını sağlamıştım CANımın.
Yanılmıştım, CANım için yapabileceğim çok önemli birşey vardı. CAN 1 yaşına kadar anne sütü ile beslendi. Yenidoğan yoğunbakım döneminde kullandığım süt pompası CAN ile aramızda önemli bir bağ oluşturdu. Hergün süt sağarken CAN ile birlikte olacağımız günlerin hayalini kurdum ve şükürler olsun ki onları yaşayabiliyorum :)
Her bebeğin anne sütüne ihiyacı var,
Her bebeğin anne sütü almaya hakkı olmalı,
Her anne aynı koşullarda olmayabilir hayatta,
Ama her çocuk erken bebeklik döneminde anne sütü almalı,
Ve her anne bunu gerçekleştirmek için elinden geleni yapmalı...
After trying not to deliver for days my CAN was born as a 25 weeker
preemie. There was nothing I could do for CAN anymore. CAN's faith was in
the hands of the doctors and hospital team. I felt completely empty
physically and spiritually. I hadn't slept for days, I was tired, I
dosed off...
I milked every 3 hours, that is 8 times a day everyday, for 10-15 minutes both breasts simultaneously. We first bought
a small deep freezer and then a quite big one. I was cautious about
what I ate, because my CAN would grow up drinking this milk. The breast
milk formula changed each day and was produced to serve the baby's needs
in the best way possible. I was happy thinking about this. I was so
happy when they asked for the first milk from the hospital to feed CAN.
At last the work I had carried out for CAN was starting to pay off. I was able to provide CAN with mother's milk which was best tolerated by and best supported growth for all babies but especially preemies.
I was wrong, there was something very important I could do for
CAN. CAN has had mother's milk until he was 1 year old. The breast pump I
used during the neonatal intensive care period created an important
bond between me and CAN. Everyday while milking I dreamed of the days I would be with my CAN and thankfully I am able to live them :)
Each baby needs mother's milk,
Each baby must have the right to get mother's milk,
Each mother might not have the same conditions in life,
But each child must receive mother's milk in early childhood,
And each mother must do the best she can to make that possible...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)