Hoşgeldiniz / Welcome

Dünyama attığınız bu adımın size yanlız olmadığınızı hissettirmesi ümidiyle...
With the hope that the step you have taken into my world will make you feel you are not alone...

30 Kasım 2011 Çarşamba

Geceler / Nights

CANdan önce sorsalar "gece" deyince ne geliyor ilk aklınıza diye herhalde, karanlık derdim. CANdan sonra "gece", ayrılık demek oldu uzun bir süre ve hala uykusuzluk. Ne çok uyurmuşum eskiden, bana "ne çok uyuyorsun" diyenlere de "uyku benim ilacım onsuz mutsuz oluyorum" derdim, ne komik...

24, 48 hatta 72 saat hiç uyumadan ayakta kalabildiğimi artık biliyorum. Ateşin akşamüzeri çıkmaya başlayıp geceleri tırmandığını ve hasta olan insanın geceleri kötüleştiğini öğrendim.

Yenidoğan yoğunbakım günlerinde önce solunum cihazından bir kurtulsak derdim. Hastaneden bir çıkıp evimize gitsek ve sonra oksijen ihtiyacımız bir bitse... Oksimetrenin ötmediği bir gün hayal ederdim, sokakta yürürken bile kulaklarımda çınlardı sesi. Sonra bir gün kendimi 25 haftalık oğlu hastanede olan bir anne bana benzer şeyler söylemeye başladığında, "bu günler geçecek ama inan isteklerin sonu gelmeyecek" derken buldum.

Güzel olan birşeyleri başarıp, yeni şeyler isteyebilmekmiş,
Başarı diğerlerini geçmek değil kendini aşmakmış,
Beceri hayatta kalırken sevgiyi, mutluluğu ve huzuru koruyabilmekmiş,
Sabır ve tahammül kutsalmış,
Anlayış veya anlaşılmayı beklemek abesle iştigalmiş,
Yaşayan bilirmiş...

If they had asked me about the first thing that comes to my mind when one said "night" before CAN I would probably say, dark. After CAN it has become to mean, separation for a long time and still sleeplessness. I used to sleep so much in the past, to people who said "you sleep so much", I used to say "sleep is my medicine, I am unhappy without it", how ludicrous.

I know now that I can stand without any sleep for 24, 48 and even 72 hours. I have learned that fever starts in the afternoon going up at night and that sick people get worse at night.

During neonatal intensive-care days I used to say, only if we could get passed this respirator. Then only if we could get out of the hospital and go home, and then only if our oxygen need was over... I dreamed of the day the oximeter did not go off beeping, the sound would echo in my ears even on the street. Then one day I found myself saying "these days will pass by but your wish list will never come to an end" to the mother of a 25 weeker preemie at the hospital when she started saying similar things.

The good thing is to succeed in one thing and look forward to something new,
Success is not defeating others but to excel oneself,
Talent is to preserve love, happiness and peace while surviving,
Patience and toleration is sacred,
To expect insight and understanding is futile,
The one who has lived it knows it...

29 Kasım 2011 Salı

Alışmak / To get use to

Alışabilir mi insan?
Her gün yürek çarpıntısıyla yaşamaya?
Alışabilir mi her nefesinde onun için çabalamaya?
Bu yükü bir ömür boyu taşıyabilir mi?

Uzun bir yolculuk bu demişlerdi.
Anlamamışım.
10 gün, 3 hafta, 5 ay sanmışım.
Ne safmışım.

İnsan yeniden mutlu olabilir mi?
Yaşam eskisi gibi devam edebilir mi?
Herşey biraraya gelip yeniden bir anlam ifade edebilir mi?
Ne zaman?

Olabilir!
Her sıcak nefes bir mucize ise,
Her atılan adım bir efsane,
O küçük yürek herşeye değer...


Can a person get use to?
To live with heartache every day?
Can one get use to struggling for him at each breath?
Can one carry this load life long?

They said it was a long journey.
I haven't understood.
10 days, 3 weeks, 5 months I thought.
I've been so naive.

Can a person be happy again?
Can life continue as was in the past?
Can it all come together and make sense again?
When?

Can be!
Each warm breath is a miracle,
Every step is a legend,
That precious heart is worth everything...

18 Kasım 2011 Cuma

Umut / Hope

Hayat insanı hiç beklemediği noktalara taşıyabiliyor bazen veya belki de sıklıkla... Planlar yapıyoruz, öngörmeye ve hatta garanti altına almaya çalışıyoruz. Öyle de yapmalıyız, emekle yeşerir tüm fidanlar. Her zaman beklediğimiz gibi gelişmiyor olaylar ama umut etmek ve çabalamak elimizdeki en güçlü silah.


Bu satırları yazmaya başlamak konusunda epey tereddüt ettim. "Yapabilir miyim, yapmalı mıyım, kime ne faydası var?" diye düşünüp durdum bir süre, sonra paylaşmanın umuda olan katkısını hatırladım ve işte buradayım. Geçtiğimiz yolun zorluklarının aşılabilirliğini bilmek umarım birçoğuna umut olur. Ve umarım paylaşıldıkça azalır yükümüz.


Tüm annelere & babalara ama özellikle bebeği hayata tutunmak için çok savaşmak zorunda kalan tüm prematüre ailelerine merhaba... Bu sayfalarda sizlerle yaşadıklarımızı paylaşmayı ve hayatlarınızda bir ışık olmayı umuyorum. Seçme şansı olsa kimsenin çıkmayı seçmeyeceği bu uzun ve zor yolculukta vazgeçilmez bir hedef var, sağlıklı bir çocuk... 25 haftalık prematüre doğan benim CANım, benim aşkım, benim oğlum o benim hayatım...



Life can carry a person to unexpected points sometimes or maybe frequently... We make plans, we try to project and even safeguard. And we should do so, saplings leaf out with labor. Although events do not evolve as we expect all the time, to hope and to struggle are the most powerful weapons in hand.

I have doubted quite a lot about writing these lines. I kept thinking like "Can I do it, should I, who will benefit what so ever?" for a while, then I remembered the contribution of sharing to hope and here I am. I wish it will give hope to many to know that the difficulties of the road we have walked through are overcomable. And I trust our burden will lessen as shared.

Hello to all mothers and fathers, but mostly to families with premature babies who have had to fight so much to hang on to life... In these pages I hope to share what we are going through and be a light in your lives. Although it is one of the hardest and longest journeys that no one would take if it were arbitrary, there is also a goal you can not give up on, a healthy child... As a 25 weeker preemie my CAN, my love, my son is my life... 

17 Kasım 2011 Perşembe

Nerden başlasam, nasıl anlatsam...... Where to start, how to tell.....

Hayatımın miladı, öncesi ve sonrası var. CAN'dan önce ve CAN'dan sonra...

O doğduğu an kendi hayatım dahil herşeyden vazgeçtim, sadece onun için yaşamaya başladım adeta. Başka türlüsü elimden gelmedi, düşünmedim bile üzerinde düşünecek zamanım dahi olmadı aslında, her anımda şimdi sırada ne var, ne yapmalıyım diye devam ettim.

"Her çocuk doğduğunda, bir anne doğar" derler ve "emek verdikçe o bağ sevgiyle evrilerek büyüyor" diyorum ben ve babaları da hesaba katıyorum! CAN söz konusu olduğunda ise en geniş anlamıyla aileden ve gerçek bir ekipten söz etmek gerekiyor tabi. Nasıl mı? Anlatacağım...

The crisis of my life, there is before and after. Before CAN and after CAN...

I gave up everything including my life the instant he was born, it was as though I started living only for him. I couldn't handle it any other way, I did not even think about it infact I did not have the time to think, I continued as what is next, what should I do now.

They say "A mother is born with each baby" and I say "the bond nourishes with love as one puts effort into it" and I add fathers to the equation. We have to talk about family in the broadest sense of the word and a real good team when CAN is the case. How? I will tell...