Hoşgeldiniz / Welcome

Dünyama attığınız bu adımın size yanlız olmadığınızı hissettirmesi ümidiyle...
With the hope that the step you have taken into my world will make you feel you are not alone...

20 Ekim 2014 Pazartesi

Cennette Gözyaşları / Tears in Heaven

Eğer seni cennette görsem
İsmimi bilir miydin?
Eğer seni cennette görsem

Aynı olur muydu?
Güçlü olmalı ve hayatıma devam etmeliyim
Çünkü biliyorum ki buraya, cennete ait değilim

 

Eğer seni cennette görsem 
Elimi tutar mıydın?
Eğer seni cennette görsem
Ayağa kalkmama yardım eder miydin?
Gece ve gündüzde
yolumu bulacağım
Çünkü biliyorum ki burada, cennette kalamam

Zaman seni yıkabilir
Zaman dizlerini bükebilir
Zaman kalbini kırabilir
Lütfen diye y
alvarmana sebep olabilir

Kapının ardında
Huzur var eminim

Ve biliyorum ki artık cennette gözyaşları olmayacak

Eğer seni cennette görsem 

İsmimi bilir miydin?
Eğer seni cennette görsem
Aynı olur muydu?
Güçlü olmalı ve hayatıma devam etmeliyim

Çünkü biliyorum ki buraya, cennete ait değilim



Would you know my name
If I saw you in heaven?
Would it be the same
If I saw you in heaven?
I must be strong and carry on
Cause I know I don't belong
Here in heaven


Would you hold my hand
If I saw you in heaven?

Would you help me stand
If I saw you in heaven?
I'll find my way, through night and day
Cause I know I just can't stay
Here in heaven

Time can bring you down
Time can bend your knee

Time can break your heart
Have you begging please
Begging please


Beyond the door
There's peace I'm sure
And I know there'll be no more tears in heaven


Would you know my name
If I saw you in heaven?

Would it be the same
If I saw you in heaven?

I must be strong, and carry on
Cause I know I don't belong
Here in heaven 


- Eric Clapton

5 Ağustos 2014 Salı

Yürek Çarpıntısı / Heart Palpitation

Telefon çalıp da oğlumun okulundan aradıklarını görünce,
Günün beklenmedik bir saatinde kapı vurulunca,
Çocuğum "anne" diye gözleri buğulu bakınca,
Babam o kendine has şekliyle her saçımı okşadığında,
Bir tek benim yüreğim mi çarpıyor?
 
Birileri insanlık namına bir el uzatınca,
Hiç hesapta yokken iyi birşey olunca,
Vatan, millet, bayrak denince,
Hayatımdaki o üç adamdan bahsedilince,
Bir tek benim mi gözlerim doluyor?

Her lüzumsuz insan fütursuzca yerli yersiz konuştukça,
Hep kendini haklı bilenler etrafta dolaştıkça,
Herşeyi bildiğini zannedenler ahkam kestikçe,
Emeğe saygı yitip, masuma itibar bittikçe,
Bir tek ben mi sinirden titriyorum?

Ne kadar kolay konuşmak, "bekara karı boşamak" ne kadar kolay,
Ne kadar kolay halletmek, "elini taşın altına koyan" olmayınca,
Ne kadar zor yaşamak, kimse senin yerine kendini koymayınca,
Ne kadar zor tutunmaya çalışmak, kaybedecek birşeyin olmayınca...


As the phone rings and they are calling from by son's school,
As the door knocks at an unexpected time of the day,
As my child looks up and says "mom" with blue eyes,
Every time my dad strokes my hair in that special way,
Is it only my heart that is palpitating?

As one puts out a hand in the name of humanity,
As something good happens all so unexpectedly,
As they talk about homeland, nation, flag,
When it is about those three man of my life,
Is it only my eyes that fill up with tears?

As every unnecessary person talks out of place,
As those who think they are always right walk around,
As those who think they know everything dogmatize,
As respect to effort diminishes, as regard to blameless run out,
Is it only me who trembles with frustration?

It is so easy to talk, it is so "easy to divorce for an unmarried lad",
It is so easy to get it done, when you are not the one "to stick out your neck",
It is so hard to live, when nobody walks in your shoes,
It is so hard to hold on, when you have nothing to loose...

21 Temmuz 2014 Pazartesi

İlk Burger / First Burger

Yenidoğan Yoğunbakım günlerinden bir anekdot ile başlamak istiyorum bu yazıya...
 
Asistan: Hocam anneye anlatıyorum, anlatıyorum, anlamıyor. O hala bu çocukla Burgerking'de hamburger yiyebileceğini düşünüyor.

Yıllardır espri konusudur aramızda bu cümleler. CANın çiğneme ile ilgili problemleri de bu söylemi neredeyse haklı çıkaracak nitelikte geliştirdi hayatımızı geçen yıllarda. Ben de fastfoodun zararları üzerine geçen diyaloglarda, en azından zararlı birşey yememiş oluyorsunuz denildiğinde hep şöyle derim, "CAN yesin, ben kesinlikle karşı çıkmayacağım, ne istiyorsa yiyebilir". Ve o günlerin ilk adımları atılıyor artık. Bu haftasonu CAN çiğneyerek yemeyi öğrenme tecrübelerine kızarmış patatesin arkasından hamburgeri de ekledi.

Artık CAN ince halkalar halinde kesilip ortadan ikiye bölünmüş tam bir muzu çatalla meyve salatası kıvamında yiyebiliyor. Veya küp küp keşilmiş bir rosto köfteyi bitirebiliyor. Pirinç ve bulgur pilavını severek çatalıyla yiyor. O şeker domatesleri ortadan ikiye kesin onları da afiyetle yiyor. Herşeyi denemesi ve beğendiklerini ifade edip daha fazla istemesi inanılmaz bir tecrübe hepimiz için.

Eskiden "bu çocuğu doğaya bırakın, beslenemez, hayatta kalamaz" derdim. Artık "yaşayacak kadar yer, kendini kurtarır" diyebiliyorum. Ne mutlu bana, bize, tüm CAN'ın ekibine, CANımıza, ne mutlu...


I want to start this post with an anecdote from the NICU days...

Assistant: Doc I am explaining to the mother over and over again, but she does not understand. She still thinks that she will be eating an hamburger with this child in Burgerking.

For years these sentences have been a teaser amongst us. CAN's chewing problems have made this insight nearly a reality in the past years. While people talk about the harms of fastfood they tell me that in a way we are kind of lucky because we do not eat anything unhealthy and I repeat the same motto, "If CAN eats, I will not be against it, he can eat whatever he wants". This weekend CAN has added hamburgers after fries to his eating by chewing tryouts.

Now CAN can eat a whole banana sliced in thin half-circles by fork just like a fruit salad. Or a slice of roast cut down in cubes. He enjoys eating rice and bulgur by his fork. Cut down those sweet tomatoes in two and he eats those too. It is an unbelievable experience for us all for him to try out different things and ask for more if he likes it.

In the past I used to say, "this child will not survive, he will not be able to feed if left in nature". But now I can say "he can eat enough to survive, he will save himself". So happy for me, for us, for CAN's team, for CAN, so happy...

16 Haziran 2014 Pazartesi

Hayatımdaki 3 ADAM / The 3 MAN in my life

Gözlerimi dünyaya açtığım günden beri birçok insan tanıdım. Herbiri beni farklı şekillerde etkiledi, hayatıma renk kattı, yön verdi. Kimileri geldi geçti, kimileri kalıcı oldu. Ama 3 "adam" var ki onlar hep vazgeçilmezimdi...

15.06.2014 günü bu 3 adam hayatıma bir kez daha damgalarını eş zamanlı vurdu. Sanki kalbim durdup durup yeniden atmaya başladı, sanki göz yaşlarım acıyla harmanlanan mutluluktan hiç durmadan aktı.

Babalar günüydü,
Hastane günüydü,
Mezuniyet günüydü,
Sahnede gösteri günüydü,
Dün beni bitiren bir gündü...

Her yerde olmak istediğim,
Ama hiçbir yerde olamadığım bir gündü.
Dün aklımın kalbime yenik düştüğü günlerden biriydi,
Kaçmanın kurtuluş olamadığı,
Kalıp savaşmak gereğinin yarattığı çaresizliğin günüydü dün...

Babam, kocam, oğlum CAN; işte hayatımdaki o 3 adam...


I have known many people since the day I was born. They have all effected me in different ways. Some have come and gone, some were here to stay. But there were 3 man who were always my indispensable...

On 15.06.2014 these 3 man have sealed my life once more concurrently. It was as though my heart stopped and started beating again and again, it was as though my tears did not stop falling with the pain mixed with joy.

It was father's day,
It was hospital day,
It was commencement day,
It was stage performance day,
Yesterday was a day that drained my soul...

It was a day that I wanted to be everywhere,
But was not able to be anywhere.
Yesterday was one of those days that my mind lost against my heart,
A day that running away did not bring escape,
Yesterday was the day of helplessness that rooted from the need to stay...

My father, my husband, my son CAN; the 3 man in my life...

29 Mayıs 2014 Perşembe

Denemeye devam etmek / To keep on trying

Vazgeçmemek, denemeye devam etmek,
Farklı yaklaşımları, farklı zamanlarda,
Her seferinde yeniden başlayarak,
Sürekli çalışarak, savaşarak,
Yaşamın içinde olma çabasını,
Gelişimi yaşayana kadar ısrarla sürdürmek...

Ortak doğrular olsa da,
Tek bir doğru yok belki,
Genel geçer yaklaşımlar uymuyor,
Her birey farklı,
Her birine açılan özel bir kapı var sanki,
Ve hatta o kapının açılma zamanı da belli ama biz mi bilmiyoruz?

Bazıları bu kadar çabalarken hayata tutunmak için,
Diğerleri sahip olduklarının kıymetini bilse bari,
Ve biraz empati, biraz hoşgörü sahibi olsa,
Destekleyen bir dayanışma ruhu ile çok daha yaşanabilir bir yer olmaz mı dünya?
Herkes bir ucundan tutsa yükler hafiflemez mi?
"El ele tutuşsak, birlik olsak, uzansak sonsuza"...


To stand firm, to keep trying,
Different approaches, at different times,
To start all over again every time,
To keep working, fighting,
To continue with insistence the effort to be a part of life,
Until progress comes there after...

Although there may be common rights,
Maybe there is not only one correct way,
Common approaches do not fit,
Each individual is different,
There seems to be a special door opening for each,
And maybe there is a specific time for the door to be opened that we do not know?

As some struggle so much to hold on to life,
Others may at least know the value of what they have got,
And have some empathy, some toleration,
Wouldn't the world be a better place to live with a supportive solidarity spirit?
Wouldn't the loads lighten if everyone gave it a hand?
"If we hold hands, unite, reach for eternity"...

26 Mart 2014 Çarşamba

Seçimler / Choices

Seçimler yapıyoruz hayatta,
Bir dizi kararlar veriyoruz,
Bazen doğru gibi görünen yanlışlar yapıyoruz,
Ve hep bir bedel ödüyoruz.

Seçimler yapıyoruz hayatta,
Bazı şeyler için ölesiye savaşırken,
Diğerlerini öteliyoruz,
Ve bazen başkalarının hayatlarını etkiliyoruz.

Seçimler yapıyoruz hayatta,
Sayısını zamanını hatırlamadığımız,
Başardığımızı yaşayamadan,
Başarısız oluncaya kadar durmadığımız.

Ve bir gün geliyor,
Hayat bir seçim yapıyor bizim adımıza,
İşte o zaman, tam da kaybettiğimizde,
Belki de ilk defa anlıyoruz...

HAYAT, o seçimleri yapabilme gücümüzmüş aslında!
Yaşamın ilk anından itibaren mutluluk ve üretkenlik adına seçimler yapabilen tüm CANlara...


We make choices in life,
We make a series of decisions,
Sometimes we make mistakes that look like the right thing,
And we always pay a price.

We make choices in life,
As we fight desperately for some things,
We postpone others,
And at times we affect others' lives.

We make choices in life,
That we do not remember the time or number of,
Without living the feeling of success,
Without stopping until we fail.

And a day comes,
Life makes a choice on out behalf,
Only at that time, just as we loose it,
Maybe for the first time we realize...

LIFE was in fact the power that enabled us making those decisions!
To all those CANs who have succeeded in making decisions for happiness and productivity starting from the first moments of life...

7 Şubat 2014 Cuma

Yağmur & Rüzgar / Rain & Wind

Neden yağar yağmur?
Bulutlar üzerlerindeki nemi taşıyamaz olur da ondan mı?
Ben de üzerimdeki yükü taşıyamadığımdan mı ağlıyorum?
Yok olana kadar ağlamak istiyorum sanki,
Ama hafifleyince yola devam mı ediyorum?

Neden çıkar rüzgar?
Sıcak hava ile soğuk hava yer değiştirmek ister de ondan mı?
Benim de aklımdaki düşünceler bir düzene girmek için uğraşırken mi bunalıyorum?
Etraf toz duman oluyor, içim içime sığmıyor sanki,
Ama herşey yerli yerine oturup düşünceler berraklaşınca mı sakinleşiyorum?

Yağmur hadi neyse ama rüzgarı hiç sevmiyorum!
Bir tarafta güneş, bir tarafta gölge, istediğim taraftan yürümeyi seçebileceğim,
Ilık ama diri tutan, sakin ama canlı,
Bir yerlerde, bir benlikte yaşamak istiyorum.
Aynı bugün gibi, aynı CAN gibi :)


Why does the rain fall?
Is it because the clouds can not carry the dew upon themselves?
Do I cry when I can not carry the load over myself too?
It is like I want to cry until I do not exist,
But do I carry on when I am relieved?

Why does the wind blow?
Is it because the hot air wants to change place with the cold air?
Do I get uneasy when the thoughts in my mind struggle to get in order too?
It is dust and mist all around, it is like I am so restless,
But do I calm down when all thoughts settle down and become clear?

As the rain may be but I do not like the wind at all!
Sun on one side, shadow on the other, that I may choose to walk on either side,
Warm but fresh, calm but lively,
That's where I want to be, live as I want to be.
Just like today, just like CAN :)

17 Ocak 2014 Cuma

Yaşam / Life

Neden üzülür ki insan, neden ağlar, neden korkar, ne için savaşır, neden vazgeçer?
Bir anın gerçeklikleri nasıl da bir anda anlamını yitiriverir?
İyi ile kötü, doğru ile yanlış, normal ile anormal arasındaki algıyı farklılaştıran nedir?
Nasıl olur da herşeyden en fazla habersiz olunan çocuklukta herşey olup bitiverir?
Kimdir o çocukluktaki sorumlu ve çocuk kendi sorumluluğunu taşır hale nasıl gelir?
Bu sorular aklıma şu sözleri getirir:

"Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece
Yalnızlık sevgili gibi boylu boyunca uzanıyorsa koynuna
Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık herşeye
Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan
Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış
Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır
Eller günahkar
Diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkar

Masum değiliz hiç birimiz" Sezen Aksu & Meral Okay

Belki de yaşam denen şey sadece bu "neden"lerin cevabını bulmak için birilerinin yürüttüğü bir deney, adeta bir "Truman Show"...


Why does a person regret, weep, dread, fight, give up?
How does the reality of one moment loose meaning in a single instant?
What's the perception differentiating good&bad, right&wrong, normal&abnormal?
How come all happens in the childhood period when one is so unaware of it all?
Who is the one responsible during childhood and how does a child become liable?
These questions bring to my mind these verses:

"If you wake up from your sleep all soaked up every night
If loneliness lies beside you all along like a lover
If you lashes are wet all the time for anything
If you remember about your mom more frequently and even understand her
If you feel that you are along and early forgotten
Embrace the child inside (s)he will tell you about the human
Hands are sinful
Mouths are sinful
This is an age fire
World is sinful
None of us is sinless" Sezen Aksu & Meral Okay

Maybe what we call life is only an experiment that someones are carrying out to find out about the "why"s, it is something just like a "Truman Show"...

12 Ocak 2014 Pazar

"Muhtemelen Güneş" / "Perhaps the Sun"

Daha önce de anlatmışımdır; "ben CANımı rüyalarımda büyüttüm" diye. Olması için beklediğimiz şeylerin gerçekleşmiş halini, olayın öncesinde rüyalarımda görmek bir rütüel haline geldi. Adeta rüyalar ilk müjdeci oldu hep geçmişimizde...

Dün gece rüyamda İngilizce sınıfındaydık, sanki şimdikinden birkaç yaş büyükler hepsi, ailelerin de katıldığı bir etkinlik var. İngilizce şarkılar, oyunlar derken öğretmen gelip CANa bir soru soruyor. Soruyu duymadım mı, yoksa hatırlayamıyor muyum, bilmiyorum, çünkü cevap beni öylesine şok ediyor ki, adeta tüm dünya duruyor o an: "perhaps the sun" diyor CAN, yani "muhtemelen güneş". Ve ne oluyorsa ondan sonra oluyor zaten. Sanki uzun süredir beklenen ilk kelimeler bunlar ve bütün sınıf alkışlamaya başlıyor, gelip sarılanlar oluyor öğrencilerden CANı tebrik etmek için. Ve CAN koşar adım gidip birkaç arkadaşına sarılıyor, desteklerinden dolayı teşekkür edercesine... Ve evet ben yine ağlayarak uyanıyorum...

Bunu hiç beklemiyordum işte. CANın ingilizce konuşması beklentilerim arasına ne zaman girmişti ki ben bunun rüyasını görüyordum? Kendime bir kez daha hayret ediyorum ve diyorum ki, CAN bunu da başardığında şaşırmamak için hazırlanmaya başlamak lazım :)


I must have explained before that "I have grown CAN in my dreams". It has become a ritual for me to see the dream about the thing we were hoping for as realized, before it really happens. Dreams have become the harbinger in our history...

Last night in my dream we were in the English class, it is like they are a few years older then they are now, there is an event that families too participated in. Games and songs in English were played and sang, then the teacher came up to CAN and asked a question. I do not know if it were that I did not hear the question or if I do not remember it, because the answer shocked me, as if the whole world stopped at that very moment: CAN said "perhaps the sun", perhaps the sun. Whatever happened it all happened there after. It is as though those were the first words that have been waited for, everybody started applauding, some of the students came and hug CAN to congratulate. And CAN leaped with quick steps to hug some friends like he was thanking them for their support... And yes I woke up crying again...

I was not expecting this at all. When had CAN's English become part of my expectations, that I was dreaming about it? I am astonished once more and all I can say is that, I should be prepared not to be surprised when CAN succeeds in this too :)